Havası en kirli 50 kentin 7’si Türkiye’de.

Özgür Gürbüz-BirGün/11 Mayıs 2014

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre 2012 yılında dünyada 7 milyon insan hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybetti. DSÖ’nün Mart ayında yaptığı açıklamada, dünyadaki her sekiz ölümden birinin hava kirliliğiyle bağlantılı olduğu, 7 milyon ölümden 6 milyonunun Güney Doğu Asya ve Batı Pasifik bölgesinde görüldüğü belirtilmişti. İşin kötüsü, sorun çözülmüyor daha da kötüye gidiyor. 2011’de yapılan araştırmanın sonuçları daha iyiydi.

Dünya Sağlık Örgütü bin 600 kenti mercek altına almış. Bunların sadece yüzde 12’sinde hava kalitesi DSÖ’nün kıstaslarını karşılıyor. Yeni Delhi havası en kirli kent. Onu yine Hindistan’dan Patna ve Gwalior kentleri izliyor. Türkiye de oldukça başarılı(!) bir performans sergilemiş. Iğdır dünyanın havası en kirli 16. kenti. Iğdır’ı sırasıyla Batman(26), Afyon(32), Osmaniye(35), Siirt(41), Gaziantep(46) ve Isparta(48) izliyor. İlk 50 kent arasında Türkiye’den yedi kent yer alıyor. Türkiye ile ilgili verilerin 2011’e ait olduğunu da ekleyelim. (Tam liste için lütfen tıklayınız)  

Hava kirliliği kalp krizi, kanser ve solunum yolu hastalıkları riskini arttırıyor. Hava kirliliği ölçümlerinde bir metreküp havadaki parçacık madde miktarına bakılıyor. Sıralama yapılırken PM2,5 verileri dikkate alınmış, havadaki çapı 2,5 mikrometreden küçük parçacıkların miktarına bakılmış. PM parçacıkları arasında karbon, sülfat, metalik buhar, endüstriyel ve taşıtlardan kaynaklanan tozlar var. Delhi’de yıllık ortalama PM2,5 değeri metreküpte 153 mikrogram. Iğdır’da 90.

DSÖ özellikle yoksul kentlerdeki hava kirliliğine dikkat çekiyor. Isınma amaçlı kullanılan yakıtlar, trafik sıkışıklığı, kömür kullanımı hava kirliliğinin nedenleri arasında. Dünyanın havası en kirli 20 kentinden 13’ü Hindistan’da. İlk 20’de Bangladeş, Pakistan ve İran’dan kentler var. Iğdır ile birlikte Katar’ın başkenti Doha da bu grupta, 12. sırada. Kişi başına düşen 74 bin dolarlık milli geliriyle adeta her şeyin para olmadığını göstermeye çalışıyor. Türkiye’nin havası en temiz kenti Giresun, onu Çanakkale ve Rize izliyor. Başta Çanakkale olmak üzere, bu illerdeki orman varlıklarına yapılan saldırıları hatırlayınca kızıyorsunuz. Kaz Dağları gibi çok önemli bir temiz hava deposuna sahip Çanakkale, madencilik ve termik santral gibi tehlikelerle karşı karşıya. Buradan kazanacağınız paranın kirlettiğiniz havayı temizlemeye yetmeyeceğini Doha’ya bakarak görebilirsiniz.

Ülke ortalamalarına baktığımızda Türkiye kentlerde havası en kirli 17. ülke. En temiz hava İzlanda’nın kentlerinde. Onu Brunei Sultanlığı ve Avustralya izliyor. Gönül rahatlığıyla soluyacağınız havayı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde de bulabilirsiniz.

METRODA HAVA NASIL
Sizi 2008 yılında, Burcu Onat, Ülkü Şahin, Baktıgül Stakeeva, Pınar Karim ve Tuba Ceran tarafından yapılan bir araştırmayla baş başa bırakayım. Taksim-4.Levent ile Aksaray-Havalimanı metrosunda istasyonlardaki hava kalitesini araştıran çalışmanın sonuçları şöyleydi. Taksim istasyonunda 7 günlük ortalama PM2,5 değeri 199 mikrogram çıktı. Şişli’de 104, Otogar’da 90. Anlayacağınız, Taksim metro istasyonundaki hava kalitesi Yeni Delhi’den daha kötü. Dış ortam için belirlenen sınır değerin (40) beş katı. Taksim-4.Levent hattında tren içindeki veriler de akşam saatlerinde 115’i buluyordu. Sefer sayılarının 2008’e göre daha fazla olduğunu düşünürseniz bu oranlar kim bilir şimdi ne durumda? Bütün günü metroda geçirmiyoruz ama rakamları görüp endişelenmemek elde değil.

Metrodaki hava kirliliği istasyon derinliği arttıkça artıyor. Uygun fren sistemi, lastik tekerler, filtreli havalandırma sistemleri havayı daha temiz tutuyor. Taksim – 4. Levent metrosunda metreküpte 200’ü bulan parçacık madde oranı bu önlemler sonucu Hong Kong’da 33, Meksika’da 61’lere kadar gerilemiş. Hadi, hepimize iyi yolculuklar.

AB-28’de nükleer ve yenilenebilir enerji

Basında yer alan haberler nedeniyle bu tabloyu hazırlamak zorunda kaldım. Başta Anadolu Ajansı olmak üzere, birçok yayın kuruluşunda enerji konusunda yapılan haberlerde veri hatalarına rastlıyorum. Özellikle de nükleer enerji konusunda... Nükleer enerjiyi güçlü gösteren haberlerde bu hataların sayısı artıyor. Güncel bir örnek. Anadolu Ajansı'nın geçtiği bu haber, "AB devleri elektriği nükleerden üretiyor başlığı" taşıyor. Bu haber Sabah ve Hürriyet gibi çok satan gazetelerin sayfalarında yayımlandı. Yukarıdaki tablodan da göreceğiniz gibi nükleerin elektrik üretimindeki payı, AB ülkelerinin ana kaynağı olmaktan çok uzak. Doğalgaz ve kömüre yaklaşmayı bir yana bırakın, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla hemen hemen aynı seviyedeler. Bu da 50 yıllık nükleer enerji için bir başarı kabul edilemez. Eskiyan santrallerin devreden çıkmasıyla, on yıl içerisinde bu tablo daha da gerileyecek. Nükleer endüstrinin asıl kaygısı bu. O yüzden, medyayı da kullanarak pazar paylarını biran önce arttırmaya çalışıyorlar. Sipariş alamadıkları her yıl işleri daha da zorlaşıyor. Türkiye gibi kendini bunca yıl nükleer enerjiden korumuş bir ülkeye girmek de bu yüzden çok önemli.

Klima kullanımına siestalı çözüm

Özgür Gürbüz-BirGün/4 Mayıs 2014

Son birkaç yıldır Türkiye’de elektrik en çok yaz aylarında tüketiliyor. Eskiden elektrik tüketiminin tavan yaptığı dönem kış aylarıydı. Aydınlatma ve ısıtma kaynaklı tüketim kışın artardı. Şimdi tam tersi. Sıcaklar artınca elektrik talebini karşılamak zorlaşıyor. Bunalan düğmeye basıyor. Klimalar elektrik talebini patlatıyor. Klimalar açıldıkça onlara elektrik yetiştirmek için kömür ve doğalgaz santralleri devreye giriyor. Kömür ve doğalgaz yaktıkça da daha çok seragazı ortaya çıkıyor, küresel iklim değişikliği şiddetleniyor. Şiddetlendikçe de hava daha bunaltıcı oluyor, klima sayısı artıyor. Bu kısır döngüye dur demeliyiz.

Türkiye’nin bazı bölgelerinde klimasız yaşam gerçekten zor. Gerekirse sıcak bölgelerde iş saatlerini değiştirip ‘siesta’ yapılmalı. Öğle saatlerinde işyerleri kapatılabilir, mesai kısaltılabilir. İspanya yıllardır yapıyor, Kıbrıs’ta uygulanıyor. “Siesta hakkımız, söke söke alırız” ama yine de bir soralım dedim. Elektrik ithalatının ekonomik kaybını siestayla kıyaslamalı. Hem bu bir yılın meselesi değil.

Klima kullanmaya mecbur kalıyorsanız da kullanımı en aza indirelim. Hem faturalarınız azalsın hem de dünya rahatlasın. Öncelikle biraz dişimizi sıkmalıyız, terleyelim; yazın terlemek normal. Pencereleri açalım. Yapısal çözümler de var. Sıcak bölgelerde ev yaparken ışık geçiren, ısı geçirmeyen camlar kullanmalı. Binalar doğru yalıtım malzemeleriyle kaplanmalı. Yalıtım sanılanın aksine sadece sıcak havanın dışarı çıkmasını önlemez, içeri girmesini de önler. Bir de bireysel gariplikler var. Kışın evin sıcaklığını 25 dereceye getirmek için ısıtanlar yazın 25 dereceyi gördüğünde evi soğutmaya çalışıyor. Bir karar verseniz hepimiz için iyi olacak.

KLİMALARI YEŞİLE BOYAMAK
Bizim şirketler de bir âlem. Klima satan Alarko firması, küresel iklim değişikliğinin etkilerine dikkat çekmek için bir fotoğraf yarışması düzenlemiş. Klima alana deterjan verse, mangal hediye etse daha iyi olurdu. İklim değişikliğinde klimaların payı büyük, insanları kandırmayın. Mesele bu olsa iyi. Alarko, Cengiz İnşaat ile birlikte Karabiga’da bir kömür santrali yapmaya çalışıyor. Kömür iklimin bir numaralı düşmanı. Alarko’ya çağrım var. İklim değişikliği konusundaki hassasiyetiniz fotoğraflarda kalmasın, Karabiga’daki termik santral projesini iptal edin, biz de samimiyetinize inanalım.

Bir kandırmaca da Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’den geldi. Güllüce, “Türkiye’nin kişi başı seragazı emisyon miktarı 5,9 tondur. Bu değer; OECD ortalamasının üçte biri ve Avrupa Birliği ortalamasının yarısıdır. …sadece ulusal önlemler ve kaynakları ile 1990-2012 döneminde sera gazı emisyonları yüzde 21 oranında azaltılmıştır” dedi. Bu cümlede bir hata olsa gerek. Türkiye’nin seragazı emisyonları 1990-2012 arasında yüzde 133 oranında arttı. Bakan Güllüce tahminen, ‘artıştan azaltımı’ kastediyor. Hiçbir şey yapmasaydık o yüzde 21’lik indirim de olmazdı, biz yaptıklarımızla artışı biraz azalttık demek istiyor. İyi de, bu azaltılmış halinin yüzde 133 artış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yapılan da, hava kirliliğine karşı doğalgaza geçmek gibi biraz da mecburiyetten hayata geçirilen işler.

TÜRKİYE AVRUPAYI YAKALIYOR
Türkiye’de kişi başına düşen yıllık emisyon miktarı hızla artıyor. 2010’da bu rakam beş tondu, iki yılda 6 tona çıktı. Romanya, İsveç, Macaristan ve Portekiz gibi birçok ülkeyi yakalamak üzereyiz. Avrupa ülkeleri azaltım hedeflerini tutturduğu için bizim hızlı artışımız birkaç yıl sonra onlarla aynı noktaya gelmemize neden olacak. Bir şey yapmamak için kullandığımız bu bahane de ortadan kalkacak. O zaman ne yapacağız?

Hükümet küresel iklim değişikliğine karşı mücadelede ciddiyse bizi yönetenlere de çağrım var. Gelin, bir sayısal, ölçülebilir hedef belirleyelim. 2020’ye kadar seragazı emisyonlarını “şu kadar azaltacağız” diyelim, rakam verelim. Böyle bir hedef sadece çevreyi korumaz, Türkiye’de sanayi ve ekonominin çehresini değiştirir. Geleceğin Türkiye’sini kurmamıza giden yolu açar.