Karadenizliler doğa için biraraya geliyor

Karadeniz'de hidroelektrik santrallere karşı başlayan mücadele, termik ve nükleer santrallerle sürüyor. Karadeniz İsyandadır Platformu, 2-3 Mart 2013 tarihlerinde İstanbul'da bir forum düzenleyerek farklı mücadele alanlarındaki insanları biraraya getiriyor. Forumun amacı ortak sorunları tartışmak ve bu sorunların çözümü için fikir geliştirmek.

Beşiktaş'taki Yıldız Dış Karakol Binası'nda (TMMOB Mimarlar Odası) gerçekleşecek forum programına ulaşmak için aşağıdaki adrese tıklayabilirsiniz. 2 Mart günü saat 10:00'da başlayacak forumda Hukuk, Medya, Sanat ve Mücadele gibi çeşitli atölyeler var.

http://forumkaradeniz.wordpress.com/

Geri dönüştürmeyi öğretebildiklerimizden misiniz?

Özgür Gürbüz-BirGün/24 Şubat 2013

İşe giderken evden kahvaltı yapmadan çıktığımda soluğu yakındaki bir pastanede alıyorum. Her gün aynı sandviçi yemekten sıkılmayanlardanım ama mesele bu değil. Yüzlerce kişi her sabah benim gibi soluğu o pastanede alıyor. Açma, börek, sandviç ve plastik torba alıyorlar. Bir simide bir torba. Bir açmaya bir torba. İki çöreğe iki torba… Plastik torba yiyip, plastik torba içiyorlar sanki. Onlar hamur işi yediklerini sanıyorlar, aslında petrol türevi bir maddeyi mideye indiriyorlar.

Her sabah yüzlerce insanın, aldığı en ufak yiyeceği bile naylon torbanın içine koydurması beni çıldırtıyor. Saydığım tüm bu yiyeceklerin kağıt torbalar içinde sunulduğunu da belirtmeliyim. Kimse nasıl bir suça ortak olduğunun farkında değil. Çözüm kolay. Aldığım sandviçi sırt çantamın içine güzelce yerleştiriyorum, ne kırıntı oluyor ne de leke yapıyor. Bu yöntemi beğenmeyenler, yanlarında ufak bir bez torba taşıyabilir. Her gün bir plastik torba tüketmek yerine bir bez torbayla aynı işi görebilir. Çok mu zor? Hayır, gereksizce kullanılan petrol ürünleri nedeniyle, onlarca canlının hayatına kastetmekten zor olmasa gerek. Bu torbalar atılsa dert, yakılsa dert. Plastiklerin yakılması ve suya temas etmesi kanserojen maddelerin üretilmesine neden oluyor. Sizin ve diğer insanların kansere yakalanma riskini artırmak istemiyorsanız plastik torbalar gibi, benzeri “kullan-at” ürünleri tüketmekten kaçınmalısınız. İşte size altı basit öneri:

Su ve meşrubat içerken cam şişeleri tercih edin.

Alışverişe bez torbanızla gidin.

Ambalajı bol ürünleri almaktan kaçının.


Depozitoyu savunun.

Tüm bunları yaptıktan sonra da elde kalan atıkları mutlaka geri dönüştürün.

Toplu taşımayı kullanın, bisiklete binmeyi veya yürümeyi ihmal etmeyin.


Yukarıdaki altı madde, doğayla uyumlu yaşamak için ilk yapılacaklar listesi gibidir. Tüketim toplumunu değiştirmek için bireysel çabalar tek başına yeterli olmaz ancak tüketmeme konusundaki kararlılığınızı gösterir. Bir çeşit meydan okumadır. Karşı tarafta suçluluk duygusu uyandırır. Üzerlerinde bir “yeşil baskı” kurar. Yeşil devrim de diğerleri gibi gökten zembille inmeyecek; adım adım ilerleyek. Tüketim toplumuna karşı duruşumuzun en iyi göstergesi attığımız nutuklar değil, irademizdir.

KİŞİ BAŞINA YILDA 407 KİLO ÇÖP
İşin politikacıları ilgilendiren bir boyutu daha var. Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Türkiye’de belediye sınırları içerisinde oturan her bir kişi yılda 407 kilogram atık üretiyor. Avrupa Birliği’ne (AB) üye 27 ülkenin ortalaması ise 507 kilogram. Bizden daha çok belediye atığı çıkaran ülkeler var. Danimarka’da kişi başına 673, Macaristan’da 413, Portekiz’de ise 514 kilogram belediye atığı üretiliyor. Daha çok atık üretiyorlar ama bu ülkelerin hepsinde atıkların tümü işleniyor, doğaya kontrolsüz biçimde atılmıyor. 27 ülkenin hemen hemen hepsinde durum böyle. Türkiye’de ise kişi başına üretilen 407 kilogram atığın sadece 343 kilogramı işleniyor. Dünya Dostları Derneği’nin “Az Aslında Daha Çok” adlı (Less is More, Friends of the Earth, 2010) raporuna bakılırsa Türkiye’de belediye atıklarında geri dönüşüm yok denecek kadar az. Halbuki kamunun ya da özel sektörün açıkladığı rakamlar geri dönüşüm rakamlarının bu kadar da kötü olmadığını söylüyor. Bunun açıklaması şu olabilir. Kağıt toplayıcısı dediğimiz, ekmeğini çöplerden kazanan insanlar tüm belediye çöplerini ayıklayarak, istatistiklere girecek hiçbir geri dönüşüm malzemesini belediye araçlarına bırakmıyor. Çünkü raporda Türkiye’deki belediye atıklarının geri dönüşüme giden oranının yüzde sıfır olduğu yazılı.

Yine aynı raporda, Türkiye’deki alüminyum kutularının yüzde 75’inin geri dönüştürüldüğü ve bu işin büyük bir kısmının kayıt altına alınmadan yapıldığı yazılı. Bu da tezimi kuvvetlendiriyor ancak bir başka soruna daha işaret ediyor; sigortasız ve güvencesiz çalışan atık işçilerinin durumuna.

ESKİ ELBİSELER AFRİKA’YA
Atık denince akla sadece plastik torbalar, kağıt, cam ve metaller gelmemeli. Geri dönüşüm denince akla sadece bireylerin gelmemesi gerektiği gibi. Eski binaların yıkılmasıyla ortaya çıkan molozların, eski elbiselerin ve otomobil aküleri gibi onlarca ürünün geri dönüştürülmesi gerekiyor . Bu konu belediyeleri, özel sektörü ve hükümetleri de ilgilendiriyor. Londra’daki ünlü Wembley Stadyumu yenilenirken, eski stadyumun molozlarından çıkan alüminyumun yüzde 96’sının geri dönüştürüldüğünü (400 tondan fazla) unutmamak lazım. Bunu bireyler yapamaz. AB’de her yıl 5 milyon 800 bin ton tekstil ürünü çöpe atılıyor ve bunun sadece dörtte biri geri dönüştürülüyor. İşin çok tartışılacak bir sosyal boyutu daha var. Sadece İngiltere’de çöpe atılan her üç tekstil ürününden biri yeniden giyilmek üzere başka ülkelere gönderiliyor. En çok da Afrika’ya.

En yaşanabilir kent Ankara mı?

Özgür Gürbüz-BirGün/17 Şubat 2013 

Sizce Türkiye'nin “en yaşanabilir kenti” hangisi? İstanbul'da yaşadığım için yedi TOKİ üzerine kurulu bu diyarın en yaşanabilir kent olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Aklıma Eskişehir, İzmir, Gaziantep veya Antalya geliyor. Belki de daha küçük bir kent bu ödülü hak eder. Mesela Çanakkale, Bozcaada, Seferihisar veya Datça.

Kısa adı LivCom olan İngiltere'deki bir kuruluşa göre Ankara Büyükşehir Belediyesi en yaşanabilir kentler arasında yer alıyor. Başkan Melih Gökçek'in idaresindeki Ankara'nın “susuz ve ağaçsız” yaşama gayretlerini takdir etmekle birlikte, bu ödülün itibarı hakkındaki iddialar ister istemez dikkat çekiyor. Haftalık haber dergisi Bağımsız'dan İrfan Taştemur'un haberine göre Melih Gökçek bu ödülü para karşılığı satın almış. Habere göre LivCom bu ödülleri, kentlerin kredi almalarını kolaylaştırmak için ihtiyaç duyan belediyelere para karşılığı dağıtıyormuş. Gökçek bu haberi, beklenildiği üzere, pek hoş karşılamadı. Haberi yapanlar hakkında söylemediğini bırakmamış. Gökçek, jürinin kimlerden oluştuğu konusunda bir bilgi vermese de, ödülün yapılan sunumlar sonucunda alındığını söyledi. Ankara Büyükşehir Belediyesi Dubai'nin Al Ain kentinde üç günde dört sunum yapmış ve ödülü kapmış. Gökçek açıklamasında, “Gerçekten çok ciddi bir gurur tablosu yaşadık. Özellikle 400 katılımcının devamlı olarak bizim masanın fotoğrafını çekmesi Ankara olarak Türkiye olarak gerçekten bizlere gurur verdi” demiş. 400 kişinin fotoğrafını çektiği masayı merak ettim, evet. 

Hikayenin bir kısmı bu. LivCom'un internet sitesinde kim olduklarını anlatan en ufak bir bilgiye rastlamadım. Neyse, kentler konusunda araştırma yapan başka ve daha saygın kuruluşlar var; biz onlara bakalım. Belediye Başkanları Derneği (The City Mayors Foundation) onlardan biri. 2012 yılında dünyanın en iyi belediye başkanlarını seçtiler. Seçimi bir jüri yapmıyor, iki üç günlük bir iş de değil. Haksız rekabeti önlemek için önce bölge seçimleri yapılıyor. Asya, Avrupa, Kuzey Amerika ve Afrika kentlerinin belediye başkanları kendi aralarında yarışıyor. Gökçek  2012'de ilk 25'e girmiş ama Asya'dan aday gösterildiği için Avrupa kentleriyle yarışmak zorunda kalmamış. 2012'de en iyi 10 kent arasına girememiş. Asya kategorisinde beşinci sırada yer almış. Asya'da birinci sırada Endonezya'dan Surukarta, üçüncü sırada Filipinler'den Angeles City var. 

MODERN SANAT KENTİ ZENGİN ETTİ
2012 seçimlerinin ilk turu ocak ile mayıs ayları arasında yapılmış. 205 binden fazla kişi/kuruluş 912 belediye başkanını aday göstermiş. İkinci turda ise 463 bin kişi oy kullanmış. Oy kullananların üçte biri Asya'dan olmasına rağmen birincilik İspanya'dan Bilbao'ya gitmiş. Bask bölgesinin başkenti Bilbao Belediye Başkanı Inaki Azkuna'ya ödülü kazandıran ise endüstri kentini sanat şehrine dönüştüren projesi. Bu projenin merkezinde ise 230 milyon dolar harcandığı için zamanında büyük tepki toplayan Guggenheim Modern Sanat Müzesi var. Müze açılmadan önce Bilbao'ya 100 bin ziyaretçi geliyormuş şimdi ise bu sayı 700 bin. Müzenin 1997'den bu yana Bask Eyaletine getirdiği gelir 3 milyar 100 milyon dolar! Gel de tükür bakalım böyle sanatın içine! Şimdi düşünme sırası Ankaralılarda. Sanatın içine tüküren başkanı seçmek yerine, sanattan yana olanını seçselerdi belki bugün daha zengin bir kentte yaşıyor olacaklardı.

BAŞKAN YEMİNİ
İşin bir başka ilginç yanı ise bu yarışmaya katılan belediye başkanlarının imzalamak zorunda oldukları etik kurallarla ilgili. Gökçek'in de imza attığı 11 kuraldan bir tanesi şöyle diyor: “Başkanlar, ırkları, dinleri, fiziksel engelleri, cinsiyetleri ve cinsel tercihlerinden ötürü bireylere veya gruplara karşı ayrımcılık uygulayamaz”. Ankara'nın travestilerine, Alevilerine sormalı ya da birileri Belediye Başkanları Derneği'ne esaslı bir mektup yazmalı. Etik kurallar gereğince Gökçek'in o listede hiç olmaması gerekiyordu.

TÜRKİYE'DEN SADECE ALTI BELEDİYE
Ankara iyi bir örnek olmayabilir ama Türkiye'de dünyaya ayak uydurmaya çalışan kentler de yok değil. Belediye Başkanları Sözleşmesi'ne (Covenant of Mayors) imza atarak iklim değişikliğiyle mücadele etme, sakinlerini daha iyi çevre koşullarında yaşatma sözü veren altı “kahraman” belediyeyi de unutmamalı. İzmir'den Bornova, Seferihisar ve Karşıyaka, İstanbul'dan Kadıköy, Balıkesir-Erdek'ten Karşıyaka ve Eskişehir belediyelerini sırası gelmişken tebrik etmeyi de unutmayalım. Asfalt döşemenin icraat sayıldığı bu devirde küresel ısınmaya yol açan seragazlarını azaltmayı hem de hiç bir zorunlulukları yokken taahhüt etmek, o yola girmek kuvvetli bir alkışı hak ediyor.