Taksim Gezi Parkı Yaşıyor


Koruma Kurulu'nun kararına rağmen Taksim projesi devam ediyor. Taksim'de ağaçlar kesilmesine, yaşamın beton duvarlar arasına hapsedilmesine en baiından beri karşı çıkan ve Taksim Dayanışması adı altında buluşan onlarca kişi ise direnmeye devam ediyor. 
Bu defaki buluşma 16 Şubat 2013, Cumartesi 15:00-18:00 saatleri arasında metro çıkışında.

Nükgöm

Özgür Gürbüz-BirGün/10 Şubat 2013
 
Malumunuz, hükümetimiz Mersin'de nükleer santral kurulması için çabalıyor. Daha doğrusu, işi Rusya'ya havale etti, onlar çabalıyor bizimkiler de nükleer iyidir masalları anlatıp kamuoyunu yanıltıyor, pardon, bilgilendiriyor. Atom santrali yaparak muasır medeniyetler seviyesine çıkacağımız masalı da en çok başvurulan bilgilendirme yöntemlerinden. Toprağı bol olsun, eski bir nükleerci hocamız, “Nükleer santraller halkın kültür seviyesini yükseltir” bile demişti. Zaman kendisini haklı çıkardı. Nitekim, nükleer enerji alanındaki yoğun çaba ve isteğimiz bu yönde sonuç verdi. Nükleer santrallerin çalışmaya başladığı 1954 yılından bu yana tüm dünyada kimsenin çözemediği nükleer atık sorununu, hükümetimiz üstün gayretleri ve “el çabukluğu-marifet tekniğiyle” beş yıl içinde çözdü. Bu ileri düzeydeki tekniğin adı kısaca “nükgöm” olarak adlandırıldı. Uzun ismi ise “nükleer atıkları bulduğun yere göm”. Tekniğin uygulanmasında atalarımızın kullandığı araç ve gereçlerin, kazma ve küreğin kullanılması ise bu yeni buluşu daha da önemli ve yüzde 100 yerli yapıyor. Biliyorsunuz, biz otomobilden buzdolabına her şeyin ecnebisini, konuşmaya gelince ise her bir şeyin yerlisini severiz.
 
Nükleer atıkların bertaraf edilmesi işlemi nükgöm ilk kez İzmir Gaziemir'de uygulandı. 16 Nisan 2007'de varlığından haberdar olunan nükleer atıkların üzerine 10 bin 200 ton toprak döküldü. TOKİ inşaatında yeni kapı yapılsa açmaya giden bakanlarımız nedense gömme töreninde yoktular. Kurdele kesilmedi, besmele çekilmedi. Önemli olan netice tabi, böylece nükleer atık sorunu da halloldu. Allah vatana millete başka dert vermesin.
 
Hatırlatalım. Nükleer atıklar, İzmir’in Gaziemir ilçesindeki Aslan Avcı Döküm Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ne ait kurşun döküm fabrikasından İZAYDAŞ'a gönderilen üç kamyon cürufun birinde radyasyon tespit edilmesiyle ortaya çıkmıştı. Hemen ardından, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) olaya el koydu ve fabrikada incelemeler yaptı. TAEK'in ara ara gittiği fabrikadan 16 Nisan 2007 ile 24 Ekim 2008 tarihleri arasında 247 ton radyoaktif cüruf çıkarıldı. Bu atıklar Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi'ne gönderildi. Söz konusu radyoaktif madde Europium-152. 135 yıl radyoaktif kalıyor, doğadan insandan uzak tutulması gerekiyor. Çekmece'deki tesislerde yer kalmamış olacak ki TAEK 24 Ekim 2008 tarihinden sonra atık taşımaktan vazgeçti. Gaziemir'deki nükleer atıklar bir anlamda kaderine terk edildi. Fabrika'nın Torbalı'ya taşınmasıyla da atıklar fabrika arazisinde başıboş bırakıldı. Çit çekiliyor, tabelalar asılıyor ama bir süre sonra orası çocukların oyun alanı oluyor.
 
2012 yılında Radikal gazetesinden Serkan Ocak konuyu yeniden gündeme taşıyana kadar kimse bir şey yapmıyor. Sonra ise mucizevi çözüm “nükgöm” hayata geçiriliyor. Kalan atıkların üstüne tonlarca toprak atılıyor ve doğadan yalıtılması gereken nükleer atıklar kaderine terk ediliyor. Aslında Gaziemir'de “resmi” bir nükleer atık deposunun temelleri atılıyor. Yarın ülkenin başka bir yerinde nükleer atık bulunursa ilk adres Gaziemir olabilir. O yüzden de İzmirliler ne yapıp edip, o atıkları geldiği yere göndermek zorunda. Söylemedi demeyin.
 
Europium-152, nükleer santraller çalışmaya başlayınca çıkacak nükleer atıkların yanında devede kulak kalır. Bu daha hiçbir şey değil. Nükleer santralden çıkacak atıkları ne yapacaksınız diye sorduğumuzda, “atacağız, satacağız” diyenlerin ne gibi cin fikirlerinin olduğunu artık herkes gördü. Uygun bir yere gömüp, arakalarına bile bakmadan kaçacaklar. 240 bin yıl radyoaktif kalacak atıkları umarım biraz daha derine gömerler. İşte size nükleer enerjiye geçmeye çalışan Türkiye'nin acı gerçeği.
 
ELEKTRİĞİN YÜZDE 27'Sİ RÜZGARDAN
Enerji Bakanlığı nükleerle yatıp nükleerle kalka dursun, Avrupa'da her geçen gün yeni rüzgar santralleri kuruluyor. 2012 yılında 12 bin 416 megavat gücünde yeni rüzgar türbini elektrik üretmeye başladı. Avrupa'daki toplam rüzgar gücü 110 bin megavata yaklaştı. Bunun 2 bin 312 megavatı Türkiye'de kurulu. 2012'de Türkiye'nin inşa ettiği santrallerin kurulu gücü 506 megavat. Almanya'da 2 bin 440, İngiltere'de bin 897, İspanya ve İtalya'da da bin 200 megavat civarında yeni rüzgar kurulu gücü devreye girdi.
 
Avrupa Birliği'nde (AB) tüketilen elektriğin yüzde 7'si rüzgardan sağlanıyor. Danimarka'da bu oran yüzde 27, Portekiz'de yüzde 17, İspanya'da yüzde 16, İrlanda'da yüzde 13 ve Almanya'da yüzde 11. Yukarıda saydığımız ülkelerden daha iyi potansiyele sahip Türkiye'de ise elektriğin yüzde 2,3'ü rüzgardan elde ediliyor. AB'ye üye 27 ülkede yenilenebilir enerji yatırımlarında başı yüzde 54'lük payla güneş çekiyor. Yüzde 37'lik payla onu rüzgar izliyor. Yukarıdaki grafiktede görüldüğü gibi tüm enerji kaynaklarında da yine güneş önde. Bizde ise güneş enerjisi hâlâ bürokratik engelleri aşmayı bekliyor. Klasik olacak ama şöyle bitirelim: Güneş balçıkla sıvanmaz, radyoaktif atık yok olmaz!

Bir termik alana bir orman bedava

Özgür Gürbüz-BirGün/3 Şubat 2013

Geçici her şey beni korkutur. Bir işe başlarsınız, size en düşük olanından bir “geçici” maaş verirler; daha sonra o para kalıcı maaşa dönüşür. Geçici işleriniz olur, tam alışıp hayatınızı yola koyacak gibi olursunuz; kovulursunuz. Diş hekiminin yaptığı geçici dolgu, bilin ki o koltuğa 3-4 hafta sonra tekrar oturmak demektir. Bir de geçici yasa maddeleri var. Onları da hiç sevmem. Genelde yangından mal kaçırmaya yarar.
 
Yatağan Termik Santrali Foto: O. Gurbuz
Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı şu sıralarda TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülüyor. Komisyonun adını söylemek görüşmeden zor olsa gerek. İlk iki madde geçti bile. Tasarı, genel hatlarıyla elektrik piyasasında özel sektörün payını artıracak düzenlemeler içeriyor. Ayrıca çevre katliamına davetiye çıkaran geçici bir maddesi var. Geçici Madde 8. Bir kenera not alın, ileride bu maddenin adını sıkça duyacaksınız.
 
Bugün Türkiye'de elektrik üretme kapasitesinin yüzde 40'ından fazlası bir kamu kuruluşu olan Elektrik Üretim A.Ş.'nin (EÜAŞ) elinde. EÜAŞ'ın 27 hidroelektrik ve 18 termik santrali özeleştirme kapsamına alınmıştı. Seyitömer Termik Santrali geçtiğimiz günlerde özelleştirildi, diğerleri de sırada. Hükümet yıllardır bu santralleri satmaya çalışıyor ancak satmakta zorlanıyor. Termik santrallerin çoğu eski. Aralarında Yatağan, Afşin-Elbistan gibi çevre karnesi kırıklarla dolu santraller de var. Böyle olunca alıcı bulmak ya da iyi paraya satmak zorlaşıyor. “Geçici Madde 8” bu sorunu çözebilir. Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı bu haliyle Meclis'ten geçerse, EÜAŞ'a bağlı santrallere, bunların özelleştirilmesi halinde ise onu alacak özel şirketlere 2019 yılına kadar çevresel yükümlülükler konusunda muafiyet getiriliyor. Sürenin uzatılması da Bakanlar Kurulu'nun elinde olacak. Geçici maddede, “çevre mevzuatına uyumuna yönelik yatırımların gerçekleştirilmesi ve çevre mevzuatı açısından gerekli izinlerin tamamlanması amacıyla 31 Aralık 2018’e kadar süre tanınır” deniyor. Devamı da var. Bu santraller, ister kamuda kalsın ister özelleştirilsin, çevre mevzuatına uymadıkları takdirde idari para cezası almayacak, elektrik üretim faaliyetleri durdurulamayacak.
 
ASİT YAĞMURLARI GELİYOR
Kömürle çalışan termik santrallerden çıkan kükürt dioksit ve azot oksitler asit yağmurlarına neden olur. Bölgedeki bitki örtüsünü, tarım ürünlerini olumsuz etkiler. Bu yasa geçerse söz konusu işletmeler asit yağmurlarına neden olan kükürt dioksiti tutan baca gazı arıtma (desülfürizasyon) tesisini kurmayabilecekler. Varsa da çalıştırmayabilirler. Ceza yok, kızan yok.
 
Termik santraller havayı, suyu ve toprağı kirletir. Dolayısıyla kirlilik besin zincirine yani gıdalara kadar yayılabilir. Kül dağları kontrol edilmeye çalışılsa bile sorundur. Rüzgarda uçuşur, kilometrelerce toprak küllerle kaplanır. Termik santral atıkları bölgedeki yeraltı ve özellikle yerüstü sularının asitlenmesine, kimyasal açıdan kirlenmesine neden olabilir. Bu da insan sağlığını uzun erimde olumsuz yönde etkiler . Bu yasa geçerse suları kirletmek altı yıl boyunca serbest. İklimi değiştirmenin cezası yok.
 
TEŞVİKİN DANİSKASI
Geçici Madde 8, Meclis'te kabul edilirse Yatağan'da olduğu gibi havayı solunamaz hale getirmek, insanları astım hastası yapmak, akciğer kanseriyle tanıştırmak devlet eliyle desteklenmiş olacak. Kömürcülere sorsanız hiç teşvik almadıklarını, rüzgar, güneş ve jeotermal gibi temiz enerji kaynaklarının ise hep teşvik beklediğini söylerler. Bundan daha büyük teşvik mi olur? Sırf özelleştirmeler gerçekleşsin, işletmeler kısa sürede kâr etsin diye canımızı, doğamızı size feda ediyoruz. Bu teşvik değil, teşvikin daniskasıdır.
 
Enerji Bakanı Taner Yıldız, termik özelleştirmelerinde çevre yatırımı için yatırımcıya süre verilmesi gerekir, kömüre çevreyi kirleten bir enerji kaynağı olarak bakılmamalı diyor ve ekliyor: “Tabii ki çevreyle beraber yapacağımız yatırımlar olacak. Ama yeni başlayan yatırımcının çevre şartlarına uyması için de bir zaman var. Onu da vermiş olacağız”. Anlamak mümkün değil. Güneşe, rüzgara yatırım yapan, santralin çalışmaya başladığı ilk günden itibaren çevreye verdiği zararı en aza indirmiş oluyor çünkü bu santraller zaten bu özellikleriyle tasarlanıyor. Bu yüzden diğerlerine göre daha maliyetli de olabiliyorlar. Temiz enerjiye yatırım yapan bunu ilk günden yapıyor da kömüre yatırım yapan neden yapamıyor? Bu mu serbest piyasa, bu mu ucuz dediğiniz, teşviksiz olduğunu iddia ettiğiniz kömür?
 
Yatırımcının zamana ihtiyacı var kısmı da hiç inandırıcı değil. Yatağan Termik Santrali'nin ilk ünitesi 1982 yılında devreye girdi. Kül barajı 10 yıl sonra 1992'de bitirilebildi. Santral, kükürt tutucu baca gazı arıtma tesisine 2007 yılında kavuştu. Yatağan 25 yıl inim inim inledi. Zeytinlikler, tarlalar zarar gördü. 30 yıldır çalışan santrallere hâlâ hangi zamanı tanımaktan bahsediyorsunuz? Yatırımcıyı bilmem ama insanların ve doğanın sabrı kalmadı. Termik santralleri satacağım diye, santral alana “bonus” niyetine yanında “doğa” verilir mi? Böyle promosyon mu olur?