UNESCO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
UNESCO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hasankeyf kurtarılabilir

Özgür Gürbüz-BirGün/4 Eylül 2017

Foto: O. Gurbuz
Hasankeyf kurtarılabilir mi? Evet ama bu hükümet kurtarmaya yanaşır mı, o bilinmez. Peki, nasıl kurtarılır? En kolayı Ilısu Barajı’ndan vazgeçerek olur. Barajda su tutmaya başlamazsın, böylece 12 bin yıllık dünyanın en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmış Hasankeyf su altında kalmaz. 10 bine yakın insan göç yollarına düşmez. Türkiye’nin dört Önemli Doğa Alanı’na ev sahipliği yapan Dicle Vadisi de yok olmaktan kurtulur.

“O kadar para yatırıldı, hepsi çöpe mi gidecek” diyenleri duyar gibiyim. İşin mali boyutunu da konuşuruz ancak şu iyi bilinmeli ki dünyada yanlış olduğu anlaşıldığında iptal edilen benzer projeler var. Avusturya’da 1978 yılında yapılan bir referandumla, hiç çalıştırılmadan kapatılan Zwentendorf nükleer santralı gibi. Üstelik nükleere hayır diyenlerin oranı sadece yüzde 50,47 idi. Avusturya, 20 bin oy farkıyla ülkenin tek nükleer reaktörünü bir saat bile çalıştırmadan kapattı. Toplamda 1 milyar doları bulan proje iptal edildi.

Aradan geçen 40 yıldan sonra, Avusturya’nın o dönem radikalmiş gibi görünen bu karardan sonra milyarlarca dolar kâr ettiğini görüyorsunuz. Ülkede milyarlarca dolara sökülmeyi bekleyen nükleer santrallar yok, binlerce yıl başında bekçilik yapıp para akıtmak zorunda kalacağınız nükleer atıklar yok. Ülkenin ekonomisini altüst edecek Çernobil veya Fukuşima benzeri bir nükleer kaza yaşamadılar. Çevreci ve nükleer karşıtlarının itirazları sonucu bugün elektrik üretiminin yüzde 70’inden fazlasını yenilenebilir enerjiden sağlayan bir Avusturya var. Nükleerden daha ucuza elektrik üreten kaynaklara yöneldiler. Ciddi ekonomik kazanç ve teknolojik avantaj elde ettiler.

Hükümetlerin yanlışlarından döndüğü tek proje bu değil. Hatırlarsanız, geçen haftaki yazımızda ABD’de dondurulan iki nükleer reaktör projesinden bahsetmiştik. 9 milyar dolar (31 milyar TL) harcanan ve neredeyse yarısı tamamlanan iki reaktörün yapımı kârlı olmayacağı gerekçesiyle iptal edildi. Büyük ülke olmak hatayı kabul etmekten geçiyor. İthal ettiğiniz hafriyat kamyonlarını sıraya dizip caddelerde kornaya basarak turlamaktan değil.

Hasankeyf’i kurtarmak için Ilısu Barajı’ndan vazgeçilebilir. Bir kere barajın üreteceği elektrik miktarı, fazla kapasiteye sahip Türkiye için elzem değil. Yetkililer Ilısu Barajı yılda 4 milyar kilovatsaat elektrik üretecek ve bunun değeri de 1 milyar TL diyor. Türkiye’nin yıllık elektrik tüketimi 280 milyar kilovatsaat civarında, Ilısu bugün devreye girse yapacağı katkı yüzde 1,4. Bu ülkenin resmi kaynaklarca onaylanmış enerji verimliliği potansiyeli yüzde 25. Alışveriş merkezlerindeki klimaları 25 dereceye sabitlesek belki Ilısu’ya gerek kalmayacak. Komformistler yüzünden zor diyorsanız bir önerim daha var. Türkiye’de kayıp-kaçak oranı yüzde 14'lerde. İletim hatlarındaki kayıpların oranı bunun yarısı yani yüzde 7 diye söyleniyor.  Onu OECD ortalamasına yüzde 5’lere çeksek Ilısu’ya gerek kalmayacak. Bunların hepsi uzun vadede ülke ekonomisine o barajdan fazla gelir getirecek işler. Şu haliyle Ilısu’da üretilecek elektriğin yüzde 10’u da boşa gidecek. Cebimiz delik, dikeceğimize daha çok para koymaya çalışıyoruz.

Dahası var. AKP hükümeti Hasankeyf’i yok etmek yerine, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması için gerekli başvuruyu yapsa, buranın turizm geliri de artar. Çalıştırılmayan Ilısu Barajı da tur programlarına dahil edilebilir, boşa gitmez.

Dünya Miras Listesi’nde Türkiye kaçak güreşiyor

Özgür Gürbüz-BirGün/15 Temmuz 2016

Tuz Gölü - Foto: kulturvarliklari.gov.tr
İstanbul önemli bir toplantıya daha ev sahipliği yapıyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Dünya Miras Komitesi’nin 40. buluşması devam ediyor. Amaç, insanlığın ortak mirası sayılan doğal ve kültürel alanların korunması. Aslında fikir güzel. Miras listeleri ortak geleceğimizi ve geçmişimizi hatırlatıyor. Ülkeleri bu ortak mirası korumak için sorumlu kılıyor. Sadece yükümlülük altında bırakmak korumacılık için tek başına bir çözüm getirmiyor. Ödüllendirmek de gerek. Miras listesinde bir yerinizin olması da bunu yapıyor, size en başta turizm olmak üzere çeşitli faydalar sağlıyor. Dünyaca kabul görmüş bir unvanınız oluyor.

İki yılda bir yapılan toplantılarda hem yeni adaylıklar hem de hâlihazırda listede yer alan bölgelerin durumları değerlendiriliyor. İstanbul’da ayın 20’sine kadar sürecek toplantıda da 27 yeni alanın adaylığı tartışılacak. Bunlardan bir tanesi Türkiye’den; Kars’a yaklaşık 50 km uzaklıktaki Ani Harabeleri Dünya Miras Listesi’ne alınırsa, korunması için kaynak bulmak daha kolaylaşacak. Batı mimarisine de örnek olduğu söylenen ve onarılmayı bekleyen 26 kilisesiyle Ani kenti dünyanın ortak mirası olacak. Belki Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri düzeltmek için bir başlangıç da olur.

Dünyadaki 1031 miras alanından 15’i Türkiye’de. Bunların 13 tanesi kültürel, iki tanesi ise (Pamukkale ve Göreme Milli Parkı) hem doğal hem kültürel özellikleri nedeniyle listede. Miras Listesi’ne sadece doğal güzellikleri nedeniyle sokabildiğimiz bir tek yer bile yok. Geçici listemizde bekleyen 60 yer daha var ama bunlardan sadece bir tanesi, Tuz Gölü doğal miras niteliğinde. Geçici listede hem doğal hem kültürel özellikleriyle Kekova ve Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı karma alanlar olsa da kalan 57 alan kültürel miras olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin doğasının çok iyi koruduğunu iddia edenleri zora sokacak bir durum bu. Halbuki aksi mümkün. WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem, Türkiye’nin çok sayıda doğal mirası hak ettiğini ve bu konuda yetkililerin ve uzmanların sivil toplumu da işin içine katarak kafa kafaya verip çalışması gerektiğini söylüyor.

Doğal miras listesine aday alanımızın olmayışı aranan nitelikte alanlara sahip olmadığımıza bağlanamaz. Listelere girmek için alanları devletlerin aday göstermesi gerekiyor. Sivil toplumun böyle bir yetkisi yok. Devlet istemezse hiçbir şey olmuyor. Türkiye’nin doğal alanlar için aday gösterme konusunda belirgin bir isteksizliği var. Küre Dağları, Kaçkarlar veya İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı aday gösterilse ve çaba sarf edilse listeye girmeleri zor olmaz. Türkiye’nin 1988’den beri Miras Listesi’ne yeni bir doğal alan kaydettirememiş olması, dönemin hükümetlerinin her an her doğal alanı bir baraja, bir santrale, taş ocağı ya da yapılaşmaya açma hesabından kaynaklanıyor desek çok itiraz eden olmaz.

Bu tür statüler, ayak bağı olarak görülüyor. İğneada UNESCO listesine girerse oraya termik ve nükleer santral yapabilir misiniz? Kaçkar Dağlar’ı bu listeye dahil edilse dünya mirasının üzerinden ‘yeşil rant yolları’ açabilir misiniz? İklim değişikliğini umursamayarak kurumasına neden olduğunuz Tuz ve Meke göllerini miras listelerine aldırabilir misiniz? Tuz Gölü’nün altına doğalgaz deposu yapabilir misiniz? Hayır çünkü diğer ülkeler bu duruma itiraz edip miras listesinden o yerin çıkarılmasını bile isteyebilir. İki gün önce İstanbul’daki toplantıda Belize’nin petrol arama çalışmaları nedeniyle uyarılması bir örnek. İşte asıl dert bu. Belki bir gün orayı da ranta açarız düşüncesiyle Türkiye’deki doğal miras alanlarının çoğu aday gösterilmiyor. Ilısu Barajı’nın altında kalması istenen Hasankeyf gibi olağanüstü bir kültürel mirasın aday gösterilmemesi gibi.

WWF’in (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) belirttiği gibi, miras listelerindeki bu alanlar sadece hayvanlar ve bitkiler için önemli değil, insanlar da buradaki doğal kaynakların korunmasından faydalanıyor. Dünyada 11 milyon insan gıda, barınma, ilaç ve su elde etmek için bu sahalara muhtaç. Dünya miras listelerindeki 229 doğal ve karma alanın yarısı tehdit altında. Halbuki bu alanların yüzde 90’ı o bölgelerde yaşayan insanlara iş ve ekmek sağlıyor. Biraz önce bahsettiğim Belize’deki miras alanının yok olması 190 bin kişinin geçimini riske atıyor örneğin. Bir baraj bir şirketi zengin ederken korunan bir alan binleri mutlu ediyor. Görüldüğü üzere mesele, birkaç kişiye değil binlere hizmet eden hükümetleri başa geçirme meselesi.