Kolin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kolin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Akkuyu çıkmazı

Özgür Gürbüz-BirGün/25 Kasım 2016

Rusya ile yaşanan uçak kriziyle uçurumdan aşağıya düşmeye başlayan Mersin’deki nükleer santral projesini kurtarma çalışmaları sürüyor. Rusya sahneye geri gelse de Akkuyu’da işler umulduğu gibi ilerlemiyor.

İlerlemiyor çünkü ortada nükleer santralı yapacak para yok. En iyimser tahminle 24-25 milyar dolarlık bir işten bahsediyoruz. Türkiye’nin böyle bir parası yok, o yüzden de en başından beri yap-işlet modeli gündemde. Rusya’nın devlet şirketi santralı yapacak, sonra da 60 yıl çalıştırıp Türkiye’ye elektrik satacak. Model bu; Rusya’dan doğalgaz almaktan bir farkı yok ama iktidar yıllardır halka bu santralın Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltacağı masalını anlatıyor. Bu işin başka bir yönü, biz yine para meselesine dönelim.

Rusya aslında tüm finansmanı kendi kasasından karşılamaya razıydı. Türkiye ile yaptığı anlaşmadaki ‘alım garantisi’ sayesinde de, üretilen elektriğin büyük bir bölümünü, kilovatsaati 12,35 dolar sentten Türkiye’ye satmayı garantilemişti. Hem de 15 yıl boyunca! İşler planlandığı gibi gitmedi. Rusya ekonomisi Batı’nın ekonomik baskısı, düşen petrol fiyatları nedeniyle enerji satışından gelen gelirin azalmasıyla krize girdi. Doğalgazdan para gelmeyince Türkiye gibi birçok ülkede “ben parayı bulurum” diyerek yapımına giriştiği nükleer santral projeleri finanse edemez oldu. Bulgaristan Rusya ile anlaşmayı tazminat ödeyerek bozdu. Vietnam nükleer santraldan vazgeçti. Son olarak Güney Afrika’dan da Rusya’ya kötü haber geldi, santral planları 2037’ye ötelendi.

Pazar kaybeden ve büyük yatırım için para bulmakta zorlanan Rusya, çareyi Akkuyu’daki hisseleri satışa çıkarmakta buldu. Türkiye ile yapılan anlaşmanın 5. maddesinin 4. fıkrası, Rusya’nın santraldaki hisselerinin en fazla yüzde 49’unu satmasına izin veriyor. Bu hisseleri alacak şirketin cebinde de en az 12 milyar doların olması lazım. Batılı ülkelerin Rusya ile ortaklığı zor. Çin’in nükleerde ABD’li Westinghouse ile yol alması bekleniyor. Böyle olunca tek çare Türkiye’den ortak aramaktı ve akla ilk Cengiz Holding geldi. Düşen kredi notu, ekonomideki gidişat ve işin büyüklüğü nedeniyle Cengiz’in gücü de bu işe yetememiş olmalı ki, bugünlerde kulislerde Cengiz, Kolin ve Kalyon’un adları birlikte geçiyor. Hepsini yakından tanıyorsunuz. Küfürbaz bir patron, 3. Havalimanı için yapılan doğa katliamının sorumluları, Yırca’daki 6 bin zeytin ağacının celladı, Artvin’in suyuna göz diken maden projesinin sahibi… Liste uzayıp gidiyor, şimdi hepsi nükleer işine girip ülkeyi bir düğmeyle, daha çabuk ve kolayca yok etmenin hesabını yapıyor. Parayı bulabilirse tabii.

Kredi bulup bu işe girseler bile santralın önünde onlarca pürüz var. Rusya’yla ilişkiler, Suriye’deki durum nedeniyle her an değişebilir. Esad ile Türkiye karşı karşıya kalırsa proje son bir darbe alarak uçurumun dibini boylayabilir.

Hükümet, çok istekli görünse de verilen alım garantisinin yüksekliği nedeniyle, projeden pahalı olduğu için vazgeçmek zorunda da kalabilir. Bugün Türkiye’de gün öncesi piyasada elektrik fiyatları kilovatsaat başına 4-5 dolar sent civarında. Hükümetin Rus şirkete verdiği alım garantisindeki fiyat ise 12,35 dolar sent. Nükleer santral yarın faaliyete geçse, devlete piyasa fiyatının 2,5 katına elektrik satacak. Hükümet bu kazığın hepsini, elektriğe zam yaparak millete yıkamayabilir. Hazine, Rusya ve bu üç şirketi zengin etme pahasına bu işe ne kadar göz yumabilir, o belli değil. Ekonomiden sorumlu yöneticiler, aynı elektriği bir rüzgar santralından neredeyse yarı fiyatına (7, 3 dolar sent) alabileceklerini biliyor. Dolar kurunun da farkında olmalılar. Nükleer anlaşma imzalandığında Merkez Bankası dolar kuru 1,52 TL’yi gösteriyordu; şimdi 3,40. Nükleer santral ortada yok ama satacağı elektriğe şimdiden yüzde 100’den fazla zam geldi!

Akkuyu’nun bir çıkmaz sokak olduğunu hep söylüyorduk. Şimdi tüm Türkiye bu sokakta yaşamaya zorlanıyor.

Kolin yılbaşı paketiyle şansını deniyor

Özgür Gürbüz-BirGün/28 Aralık 2014

Soma’nın Yırca köyündeki termik santral karşıtı mücadeleyi artık hepimiz biliyoruz. Danıştay, Kolin Termik Santrali’nin yapılması için alınan acele kamulaştırma kararını 7 Kasım 2014’te iptal etmişti. Kararı beklemeyen şirket ise bir gün önce 6 bin zeytin ağacını kesmişti. Geçtiğimiz Perşembe günü Danıştay, kamulaştırma kararını esastan iptal etti. Olan zeytinlere oldu ama direnen Yırca halkı kazandı, toprağına yeniden kavuşacak. Greenpeace ve köylülerin avukatı Deniz Bayram, “6 bin ağacın kesilmesinden sorumlu şirket yetkilileri ve bu kesime engel olmayan, tedbirleri almayan idari birimler hakkında gerekli soruşturmalar yapılmalı ve cezalar verilmeli” diyor. Şirketin derdi ise başka. Şu sıralar Soma’da ‘yılbaşı paketi’ dağıtmakla meşgul.

Yırca’da termik santral kurmak isteyen Hidro-Gen A.Ş. dağıttığı bu hediye paketlerinin içinde bir de mektup var. “Çok kıymetli hemşehrimiz” diye başlayan mektup, kömür santraline karşı çıkanları ‘dış güçler’ ilan edip, bir de müjde veriyor. Şirket, 60 bin zeytin fidanının dikimi için Soma Belediyesi ve Soma Ziraat Odası ile bir protokol imzalamış. Amaç Soma’da zeytinciliğin gelişmesine katkıda bulunmakmış. Bir gecede 6 bin zeytin ağacını kökleyince şirketin aklı yerine mi geldi acaba? Şok tedavisi böyle bir şey herhalde.

Mektupta termik santralin 30 yıl boyunca bin kişiye istihdam sağlayacağı ve projenin iptali halinde esnafın da mağdur olacağı iddia ediliyor. “Hemşehri” olduğunu söyleyen Hidro-Gen şirketi sanırım Yırca’da kaç kişinin zeytinden ekmek yediğinin farkında değil. Sadece Yırca köyünün nüfusu zaten 300’den fazla. Dışarıda okuyan çocukları, zeytin toplayan işçileri, aracıları, o zeytini satıp para kazanan esnafı bir araya getirin termik santralde çalışacak bin kişiden fazla eder. Üstelik termik santral gibi 30 yıl sonra bitecek bir işten de bahsetmiyoruz. Ben diyeyim 300, siz deyin 3 bin yıl meyve veren ağaçlardan bahsediyoruz. Kaldı ki, 450 megavat gücünde bir termik santralde bin kişinin işi ne, onu da anlamak zor. Adana’daki İsken Termik Santrali Soma’ya yapılmak istenenin üç katı büyüklüğünde. Dolaylı ve geçici işçileri saysanız bile çalışan sayısı ancak bini bulur. Yılbaşı paketi diye istihdam hediyesinin ambalajı biraz abartılmışa benziyor.  

“Soma için hayati değeri olan bu yatırımımız, Soma dışından gelen ve ilçemiz gerçeklerini bilmeyen bazı gruplar tarafından engellenmeye çalışılmakta” diye yazan Hidro-Gen’in nereli olduğunu da merak ettim. Mektubu okuyan doğma büyüme Somalı sanır ama şirketin menşei Ankara. Gönderdikleri mektuptaki adresleri bile Ankara’da. 2007 yılında kurulmuş şirketin bağlı olduğu Kolin Grubu’nun da bölgeyle ilgisi yok. Şirketin patronu Celal Koloğlu Elazığ doğumlu. Soma’nın dışından gelenler diyerek şirket kendi kendini ihbar ediyor olmasın? Altı bin zeytin ağacını kesmenin bir yan etkisi de herkesi ‘hemşehri’ sanmak olabilir mi acaba? Tabipler Odası’ndan bu konuda bir açıklama bekliyorum.

Soma’da yılbaşı paketinin içerisine sıkıştırılan bu mektup Kolin’e özel değil. Başta maden şirketleri olmak üzere, Türkiye’de çevre suçu işleyen şirketlerin Bergama’dan beri izlediği bir taktik bu. Önce oraya desteğe gelen çevrecileri bahane ederek, itiraz edenlerin ‘yabancı’ olduğunu öne sürerler. Sonra işi daha da ileri götürerek, itiraz eden herkesi vatan haini, Alman-Fransız ajanı ilan ederler. Ardından yerelde çalışma başlar. Köylerde iş ve çeşitli vaatlerle bilinen simaları yanlarına çekmeye, kaba tabiriyle ‘satın almaya’ çalışırlar. Arkasından yerel medyaya ziyaretler başlar. Civarda okul ve camilere bağışlar yapılır. Kaymakamlık ve valiliklerin desteğiyle şirket geziler, piknikler düzenler, evlere hediye paketleri gönderilmeye başlanır. İş bitince herkes unutulur. İş vaadiyle kandırılanlar sokakta kalır. Olan hem çevreye hem de yerinden yurdundan edilen yerel halka olur.

Süslü püslü her yılbaşı paketini iyi sanıp evinize almayın. İçinde dünyanın en tehlikeli zehri olabilir.