Koalisyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Koalisyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Türkiye bu fırsatı kaçırmamalı

Özgür Gürbüz-BirGun / 26 Mayıs 2023

Türkiye, kendimi bildim bileli badireler atlatıyor. Darbeler, ekonomik krizler, katliamlar, terör saldırıları, anti demokratik yasalar… Bu badirelerin her biri toplumun belleğinde bir başka yara açıyor. Sorunu çözseniz bile yara kolay kolay kapanmıyor. Hepimiz adeta yaralarımızdan besleniyoruz. Mağduruz ve karşı tarafın mağduriyetini görmekte zorlanıyoruz.

Türkiye zor bir ülke çünkü birbirimize benzemiyoruz. En büyük yanılgımız da birbirimize benzediğimizi düşünmemiz. Bireylere biçilen “ortak kimlik elbisesi” kimsenin üzerine oturmuyor. Üstüne, son yıllarda bu kimlik iyice daraltıldı, birçoğumuz nefes alamaz hale geldik. Ne herkes Türk ne herkes Sünni bu ülkede. Kendisini Müslüman diye adlandıranların ortak bir yaşam tarzı, kıyafeti de yok. Laik bir devlette yaşamak istediklerini söyleyenlerin de Diyanet veya dini işlere ayrılan vergiler konusunda ortak bir görüşü yok örneğin. Kürtlerin ana dil konusundaki taleplerine evet diyen Türkler de var hayır diyen de. Cemevlerinin ibadethane olduğunu anlayan Sünniler de var, hâlâ inkâr eden de. Kadın ve erkeklerin ne giyeceğini belirlemek isteyenler de var, insanların kıyafetiyle ilgilenmeyenler de. Evet, farklıyız ama Türkiye’deki herkesin birlikte, huzur içinde yaşama şansı var. Bu şansın adı demokrasi.

Farklı Sesler Birleşirse Şarkıya Dönüşür
Birbirinden bu kadar farklı yaşam tarzına, siyasi görüşe, etnik ve dini temellere sahip toplumların aynı ülkede huzur içinde yaşamaları mümkün mü? Evet, mümkün. Demokrasi bunun için var ve bunun yolu da farklı siyasi hareketlerin birlikte çalışmasından geçiyor. Bizim gibi birbirine benzemeyen bireylerden oluşan ülkelerde koalisyonlar bu yüzden başarılı oluyor. Farklı grupların birlikte yönetimde olması, başta ülkedeki azınlıklar olmak üzere o ülkedeki herkesi kapsayacak, kimseyi mağdur etmeyecek politikaların hayata geçirilmesini sağlıyor. Son 21 yıldır ülkeyi kutuplaştıran, birbirine düşman eden tek adam zihniyetinin tersine birlikte yaşamayı öğreniyor ve öğretiyor. Bu süreç aslında toplumun kaynaşmasını ve gerginliklerin azalmasını sağlıyor. Uzlaşma kültürü siyasetin tepesinden sokağa kadar yayılıyor. Ütopyadan bahsetmiyoruz, Avrupa’da koalisyonla yönetilmeyen sadece üç dört ülke kaldı.

Avrupa Koalisyonlarla Yönetiliyor
Dünyanın en büyük ekonomilerinden Almanya’da yıllardır koalisyonlar iş başında. Mevcut koalisyonda Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller var. Ekonomi zayıflamıyor, sokakta kimse birbirine saldırmıyor. Komşumuz Bulgaristan dört gün önce dönüşümlü başbakan sistemiyle koalisyon hükümetinde anlaştı. Finlandiya’da koalisyon görüşmeleri sürüyor, görüşen partiler arasında Finlandiya’daki İsveçliler Partisi bile var. İtalya’da sol koalisyon vardı şimdi sağ koalisyon iş başında. İspanya’da ise sol koalisyon var. Hollanda’da dört partili bir koalisyon ülkeyi yönetiyor, Slovenya’da üç partili. Belçika belki de en ilginç örneklerden biri. Üç resmi dili olan ülkeyi şu anda yedi partiden oluşan bir koalisyon yönetiyor, ülkenin battığı falan yok. Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Kosova, Makedonya aklıma gelen diğer koalisyon hükümetleri.

Çok Adam Türkiye’nin Umudu
“Tek adam iktidarına biat etmemiz için” uydurulan koalisyonların ülkeyi batıracağı elbette bir başka yalan. Ya da montaj ya da gençlerin “kıvrak” zekâsı... Tam tersine, Türkiye’yi yeniden normalleştirebilecek tek ilaç, Kemal Kılıçdaroğlu’nun önemli bir liderlik becerisiyle kurduğu, sağından soluna birçok insanın desteklediği bu koalisyon. Koalisyon içinde göçmen politikasını ırkçılığa varmadan sağlam bir yere oturtacak, ekonomiyi işçi sömürüsüne uzanmadan makul bir iyileştirmeyle sınırlayacak dengelerin olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de demokrasi yerleşmeden bir görüşün tek başına, denetimden uzak bir şekilde iktidar olmasının ülkeyi ne hale getirdiğini son 21 yılda deneyerek gördük. 21 yıl öncesine göre daha yoksul, daha mutsuz, daha kutuplaşmış ve daha antidemokratik bir ülkede yaşıyoruz. Şimdi gidişatı tersine çevirme zamanı.

Türkiye’nin yeniden demokratik bir topluma dönüşmesi için 28 Mayıs’ta sandığa gitmek, sonrasında sandıklara sahip çıkmak şart. Çok partili koalisyonun desteklediği güçlü bir başkan Türkiye’yi yeniden düzlüğe çıkarabilir.

Koalisyon önce sokakta olur

Özgür Gürbüz-BirGün/12 Haziran 2015

Türkiye’de muhalefetin gönlünden geçen AKP’siz bir koalisyon. Bunu herkes biliyor. Türkiye’de muhalefet bir kez daha ‘ne istemediğini’, ‘ne istediğinden’ daha iyi biliyor. Öyle ama bu sorunu çözmüyor.

AKP’siz koalisyon formülü bir tane. Yeterli çoğunluk için CHP, HDP ve MHP’nin birlikte hükümet kurması gerekiyor. MHP ve HDP’nin yanyana gelmeyeceğini düşünürsek bu düşük bir ihtimal. CHP, iki tarafla da uzlaşabilecek tek parti gibi. Dışarıda kalan partinin hükümete güvenoyu vermesiyle bir azınlık hükümeti kurulabilir.

MHP’nin, CHP-HDP azınlık hükümetine güvenoyu vermesini seçmenine anlatması zor. HDP’nin CHP-MHP hükümetine verdiği güvenoyunu açıklaması da. Yine de HDP içindeki yapılar uzlaşma konusunda MHP’den daha ileride gözüküyor. Kısacası, içinden ‘adalet ve kalkınma’ geçmeyen en yüksek olasılık, CHP-MHP azınlık hükümetine HDP’nin dışardan destek vermesi. Bu iş elbet hatırla, emanet oyla açıklanacak kadar basit değil. Bir siyasi anlaşma gerekecek.

Bu anlaşmanın, çözülmeyi bekleyen Kürt sorunu, Anayasa değişikliği gibi nedenlerden dolayı dört yıllık bir dönemi kapsayacağını düşünmek iyimserlik. Kurulacak azınlık hükümeti aslında bir seçim hükümeti olacak. Bu, asgari müştereklerde anlaşılırsa aslında pazarlığı kolaylaştıran bir faktör olabilir. Türkiye’nin 13 yıldır mahkum bırakıldığı antidemokratik rejimin sonunu da getirebilir. Tek şart, her partinin ve seçmeninin bir süre fedakarlık yapması.

MHP’nin HDP’nin istediği Anayasa değişikliğine evet demeyeceği ortada.
HDP’nin ana dilde eğitim talebini MHP kabul etmeyecek.
CHP zorunlu din dersi kaldırılsın, seçmeli olsun dese büyük bir olasılıkla MHP itiraz edecek.
Çözüm süreci belki bir süre rafta bekleyecek.

Örnekler çoğaltılabilir. Madalyonun diğer yüzüne de bakalım. Azınlık ya da seçim hükümeti şunları yapabilir.

Seçim barajını indirip, bir daha hiçbir partinin ülkeyi diktatör gibi yönetmesine izin vermeyebilir.
Başkanlık sistemi tartışmalarını çöpe atıp, Kaçaksaray’ı halkın kullanımına açabilir.
Hasıraltı edilen yolsuzluk dosyalarını ortaya çıkarıp, gerçekleri ortaya çıkarabilir.
YSK’den RTÜK ve TRT’ye kadar birçok kurumu özerkleştirebilir.
Sayıştay’ı yeniden çalışır hale getirip, adalet sisteminde yapılacak gerekli düzenlemelerle hukukun üstünlüğü yeniden sağlanabilir.
Nükleer santral projelerini iptal edip, 77 milyonun hayatını kurtarabilir.
YÖK kaldırılabilir, Cemevleri’ne ibadethane statüsü tanınabilir.

Olası kısa süreli koalisyonların çevre konusunda kalıcı etki bırakması nükleer gibi belli başlı projeler dışında zor. 3. Havalimanı iptal edilebilir. Hasankeyf, 3. Köprü gibi konularda ise işlerin yarım bırakılması gibi cesaretli kararlar alınabilir mi emin değilim. Yönetmelikleri, iklim müzakarelerini etkileyecek çalışmalar da koalisyonun ne kadar süreceğine bağlı. Hepsinin ön koşulu ise anlaşmak çünkü partilerin seçim bildirgeleri çevre konusunda çok belirgin ya da gerçekçi olmayan ifadeler içeriyordu.

Bu kadarı bile Türkiye’yi son 13 yılda yaşadığı karanlık günlere bir daha dönmemek üzere değiştirebilir. Bunun için sadece partilerin değil onlara oy verenlerin de anlaşması gerek. Sosyal medyada muhalefete oy verenlerin yazdıklarına bakarsanız asıl sorunun Meclis’te değil sokakta olduğunu görürsünüz. Kırmızı çizgilerin haddi hesabı yok.

Muhalefetin AKP ile koalisyona karşı çıkmaları anlaşılır bir durum. Böyle bir koalisyonun yukarıda saydıklarımızı gerçekleştirme şansı zor. Diğer seçeneklere karşı çıkmalarını anlamak ise çok zor. Bir koalisyon olmazsa erken seçimden başka bir seçenek yok. Böyle bir durumda aynı Meclis tablosunu kim garanti edebilir?

Yaşadığımız, takip ettiğimiz siyasi hayattan soğumamak elde değil ancak bu bile ‘kötünün iyisi’ diye bir seçenek olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sokaktakiler işi yokuşa sürerek partilerini köşeye sıkıştırdıkça bu seçenek de ortadan kalkabilir. O nedenle önce sokakta asgari müşterekler üzerinden bir koalisyon kurulmalı. Biz bunu Gezi’de yapmıştık yine yapabiliriz.