Kaya Gazı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kaya Gazı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Akkuyu’da kaya gazına ne oldu?

Özgür Gürbüz-BirGün / 4 Kasım 2022

Kaynak: TPAO
Petrol ve gaz fiyatları artıkça hükümetin müjdeleri de artıyor. Karadeniz’de gaz bulunuyor, Putin Türkiye’yi gaza boğacağını söylüyor. Eskiden halkı umutlandırıp kandırmak için petrol bulunurdu. Elektrikli araçlar petrolün geleceği konusunda şüpheli artırmış olmalı ki şimdi yalancı müjdelerin içinde “gaz” var.

İklim krizinin baş sorumlularından gazı bu kadar çok seven bir hükümetin çevreci olması mümkün değil. O zaman çevre kaygılarını bir yana bırakıp hükümete soralım. Gazda yüzde 99 oranında dışa bağımlı Türkiye’nin önemli kaya gazı rezervleri arasında gösterilen Akkuyu’daki kaya (şeyl) gazı rezervlerine ne oldu? Evet, nükleer santral kurup işletmesi için Rusya’nın kontrolüne verilen Mersin Akkuyu’dan bahsediyorum. Nükleer santral projesine kadar Trakya ve Güney Doğu Anadolu gibi kaya gazı yataklarına sahip bölgeler arasında adı geçen Akkuyu’nun adı artık neden duyulmuyor?

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Akkuyu sahasını haritalarında gösterip, bölgedeki kaya gazı potansiyelinden bahsediyordu. Arşivimizde duruyor. Hükümetin çevre kaygısı malum. Normal şartlarda kaya gazının çevresel sorunlarını umursamadan bu gazın peşine düşmesini beklersiniz. Karadeniz’deki gibi reklamını yapabilirlerdi. Akkuyu’daki gazı çıkarsak başta Rusya olmak üzere gazda dışa bağımlılığımızı azaltabilirdik. Başta Rusya diyorum çünkü 2021’de ithal ettiğimiz gazın yüzde 44,87’sini Rusya’dan aldık. Peki, biz ne yaptık? Akkuyu’yu Rusya’ya teslim ettik ve kendi nükleer santrallarını kurup bize güneşten altı kat pahalı elektrik satmaları için onlarla anlaşma yaptık. Oradaki gazı da unuttuk.

Akkuyu’daki rezervin büyüklüğü konusunda kamuoyuyla paylaşılan bir bilgi yok. TPAO’nun potansiyeli bile araştırmadan sahayı Ruslara teslim etmesi komplo teorisi sevenlere güzel bir malzeme veriyor. TPAO bir araştırma yapmış, sonuçlarını kamuoyuyla açıklamamışsa da bu köşe onlara açık. Verileri iletsinler yayımlayalım. Ben veri görmedim ama sahanın potansiyelinin yüksek olduğunu söyleyenler var. TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener ve araştırmacısı Necdet Karakurt bir makalelerinde[1], bölgedeki potansiyelin yüksek olduğunun raporlandığını belirtiyor. 2013 yılında yayımlanan İş Bankası’nın “Enerji Piyasasındaki Son Gelişmeler ve Kaya (Şeyl) Gazı” raporunda da Akkuyu, potansiyel alanlar arasında yer alıyor. Sonra Akkuyu’daki kaya gazı sırra kadem basıyor. Bir eve yetecek kadar petrol bulunduğunda bile onu manşetlere taşıyan gazetelerin Akkuyu’daki gaz potansiyelinin hasır altı edilmesi bilgisi karşısında ne yapacağını ise gerçekten merak ediyorum. Üç maymunu mu oynayacaklar yoksa “Rusya bizi katakulliye getirdi” diye başlık mı atacaklar?

Türkiye’nin gaz rezervlerinin üzerine nükleer santral koydurduktan sonra Karadeniz’de gaz aramaya çıkan hükümet, şimdi de Rusya’nın Türkiye’yi gaz dağıtım üssü yapacağım hikayesinin peşinden gidiyor. Rusya bizi “gaza boğacağını” söylüyor, İngilizce “hub” diyorlar ama ben Türkçesini söyleyeyim. Türkiye’yi “gaz bakkalı” yapmak istiyorlar. Dünyanın iklim krizi nedeniyle petrol, kömür ve gazdan vazgeçme adımları attığı sırada, Rusya’nın gazını satmak için Asya’dan başka kapısı kalmamışken, Türkiye’de muhtemelen yine kontrollerinde bir bakkal dükkânı açacaklar. Bu sayede gazda Rusya’ya daha fazla bağımlı olacağız. Uluslararası ilişkilerde de S-300 benzeri bir başka kriz yaşayabiliriz. Rus gazına Avrupa’dan talebin olmayacağı ortada, dünyanın gazdan çıkış senaryolarını konuştuğunu da biliyoruz. Açılırsa, o bakkalın sinek avlama ihtimali yüksek, onu da belirtelim.

Türkiye’nin enerji politikası hayaller ve hatalar üzerine kurulmamalı. Gaz bulacağım derken yerin altını üstünü getirirken, eldeki gaz sahasını, gazda en fazla bağımlı olduğun Rusya’ya vermek, yerli güneş dururken ithal nükleerden pahalı ve riskli elektrik üretmeye çalışmak, iklim ve çevreyi hiçe sayıp petrolün, kömürün ve gazın peşinde koşmak Türkiye’nin enerji politikasının omurgasını oluşturmamalı. Artık yeter.

 



[1] Strategıc Approaches To Unconventıonal Resources To Meet The Turkısh Energy Demand

Obama da anlamamış

Özgür Gürbüz-BirGün/30 Haziran 2013

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, küresel iklim değişikliği konusunda programını geçen hafta açıkladı. İklim değişikliği konusu Obama’nın ilk seçim kampanyasında önemli bir yere sahipti. Bush’un Kyoto’yu askıya almasıyla ABD’nin küresel iklim politikalarına vurduğu darbeyi hafifletir umuduyla çevreciler tüm dünyada Obama’ya destek mesajları veriyordu. Obama seçildi ama iklim değişikliği konusunda ilk dört yıl dişe dokunur bir icraatı olmadı. Obama’nın ikinci döneminde ise tersi oldu. Seçim kampanyasında iklim meselesi ön planda değildi ama Obama iklim konusunu biraz da beklenmedik bir anda gündeme getirerek ABD’yi adeta yeniden sahneye çıkardı. ABD’nin bunca yıl aradan sonra küresel iklim değişikliğini konuşması önemli ama hedefler tatmin edici mi diye sorarsanız yanıtım net bir “hayır” olur.

ABD’NİN HEDEFİ GÖSTERMELİK
Obama’nın konuşmasının rakamsal özeti, 2009’da Kopenhag’da yapılan iklim zirvesinde verdiği taahhütten farklı değil. Obama, ABD’nin seragazı emisyonlarını 2020’de 2005 yılına göre yüzde 17 azaltmaktan bahsediyor. ABD, sanayileşme hamlesine 2005’de başlamış, seragazı emisyonlarını bu tarihten itibaren hızla arttırmış olsa bu hedef ciddiye alınabilirdi. Halbuki durum öyle değil ve iklim değişikliği müzakerelerinin en önemli ilkesi, “tarihsel sorumlulukla” bu hedef çelişiyor. Kyoto Protokolü’ndeki indirim hedefleri, sanayileşmenin hız kazandığı yılları kapsaması için 1990 yılı temel alınarak belirleniyor. ABD’nin 2005 yılını başlangıç noktası seçmesi neredeyse 15 yılı yükümlülük dışına çıkarıyor. Şimdiki politikalarla bile yakalanacak bir hedefi, büyük bir hedef gibi pazarlamaya çalışıyor. 2005’de ABD emisyonları zirve yaptı, o günden bugüne de zaten yüzde 8,6 oranında azaldı.

Uzmanlara göre Obama’nın açıkladığı yeni hedef ABD’nin 1990 yılından bu yana atmosfere bıraktığı emisyon miktarında sadece yüzde 4’lük bir indirime yol açacak. Halbuki, ABD’den beklenen yüzde 30 civarında bir indirim hedefiydi. Eğer ABD 2015’te imzalanması beklenen yeni iklim anlaşmasına bu hedeflerle gelirse, Çin, Rusya, Japonya ve AB’den de gerçekten işe yarayacak, küresel iklim değişikliğini yavaşlatacak yüksek oranları duymak zorlaşır. Sembolik bir mücadelenin iklim felaketlerini durduracağı günleri çoktan geride bıraktık.

KÖMÜRÜN YERİNE KAYA GAZI
Obama’nın “harekete geçmeliyiz” sloganıyla açıkladığı bu hareketin zayıflığı bir yana motivasyon kaynağı da beni düşündürüyor. Obama’nın kömür santrallerini hedef göstermesinden şikayetçi değilim; adres doğru. Ancak, bu hamlenin ardında ülkedeki kaya gazı ve kaya petrolü rezerv rakamları olabilir mi diye sormadan da edemiyorum. 10 Haziran 2013 tarihli Amerika Enerji Bilgi İdaresi (EIA) raporu, yapılan yeni araştırmalar sonucu dünyadaki kaya gazı rezervlerinin 2011 yılı hesaplarına göre yüzde 10 daha fazla olduğunu gösteriyor. ABD dünyada en çok kaya petrolüne sahip ikinci, en çok kaya gazına sahip dördüncü ülke. Kaya gazı ve petrolünün kısa zamanda ve ucuza piyasaya sürülmesi tüm dengeleri altüst ediyor. 2012 yılında ABD’nin doğalgaz üretiminin yüzde 40’ı kaya gazından, petrol üretiminin yüzde 29’u kaya petrolünden sağlandı. Doğalgazın kömüre göre daha az sera etkisi yarattığı doğru ancak ABD’nin düşük bir hedef belirleyerek yapmak istediği kömürden gaza geçmekse bu iklim felaketlerini önlemeye yetmez. Üstüne üstelik, ABD kaya gazı nedeniyle yakmadığı kömürü ihraç etmeye başladı. Avrupa, İngiltere ve Asya’ya satılan kömürün orada yakılmasıyla ABD’nin sembolik indirimi gezegen için bir anlam ifade etmeyecek.

SONUÇLARINA KATLANIRIZ
Aslında, “küresel iklim değişikliği” bizi bekleyen felaketi anlatmakta yetersiz kalıyor. Adına “küresel iklim felaketleri” desek çok daha iyi olacak. Atmosferdeki karbondioksit miktarı güvenli üst sınır denilen 350 ppm’i geçti, 400’ün üzerine çıktı. Dünyanın ortalama sıcaklığındaki artışı 2 derecenin altında tutma diye bir hedef vardı, artık 4 derece senaryoları konuşuluyor ki, bunlara sadece ve sadece felaket senaryoları. Bugünkü bilim, bırakın 4 dereceyi, 2 derecenin üzerindeki bir artışın sonuçlarını tahmin etmekte yetersiz kalıyor. Seller, fırtına ve kasırgalar, sıcak hava dalgaları ile kuraklıklar bizi bekliyor. Görünen o ki, nasıl bizi yönetenler Türkiye’de başlayan ayaklanmaları anlamadıysa, Obama da iklim değişikliği sorununu anlamamış. Türkiye ve Brezilya’dan başlayan mevcut kapitalist modele ve onun kentlerdeki uygulamalarına karşı çıkan hareketin, iklim değişikliğinin önlenememesiyle yoksul ülkelere yayılması an meselesi. İklim göçleri, savaşlar, küresel kıtlık bizleri bekliyor. Anlamazsak, ya da daha açık konuşmak gerekirse, dev şirketlere söz geçirecek cesarete sahip liderleri iş başına geçiremezsek sonuçlarına da hep birlikte katlanırız. Evet, harekete geçmeliyiz ama hedef mevcut kapitalist sistemi değiştirmek olmalı.

Pardon gaz çıkarttık

Özgür Gürbüz-BirGün/31 Mart 2013

Herkes “kaya gazı”nı konuşuyor. Nedir bu kaya gazı? Kilt taşı veya şist dediğimiz derinlerdeki kayalıklar arasında sıkışmış metandan bahsediyoruz. Çıkarabilirseniz doğalgaz gibi kullanabilirsiniz ancak çıkarmak daha zahmetli. Kimyasallar eklenmiş basınçlı suyla kayaları çatlatmanız ve gazı serbest bırakarak kuyular aracılığıyla yüzeye çıkarmanız gerekiyor. Yüzeye diyorum çünkü genelde bu işlemi gerçekleştirmek için 1500-1600 metre derinliğe inmek gerekiyor. Yüzeye çıkan sadece gaz değil tabi. Çatlatmada kullanılan kimyasallar, kayaların içinde bekleyen ağır metaller de atık sularla birlikte yüzeye çıkıyor. Bu devirde promosyonsuz hiçbir şey yok. Gaz alana zehir bedava.

Kaya gazı rezervi konusunda kesin rakamlar yok. Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) dünyada 208 trilyon metreküp kaya gazı rezervi olduğunu tahmin ediyor. Bildiğimiz doğalgaz rezervlerinin 420 trilyon metreküp olduğunu düşünürseniz, fosil yakıt şirketlerinin ilgisini daha iyi anlarsınız. Bu rezervin 56 trilyon metreküpü ABD ve Kanada’da. Bu iki ülke üretim ve teknoloji konusunda da herkesin önünde. Avrupa ve Orta Doğu ise kaya gazı rezervlerinin sadece 16 trilyonuna (Avrupa 12, Orta Doğu 4) sahip. Türkiye’de ise Trakya ve Güney Doğu’da kaya gazı rezervlerinin olduğu biliniyor. Türkiye’de ne kadar rezerv bulunduğunu söylemek için erken ama bazı kaynaklar  400 milyar metreküp gaz olduğunu iddia ediyor. Bu da aşağı yukarı Türkiye’nin 10 yıllık gaz tüketimi demek. Gaz demek para demek, o yüzden aramalar sürüyor. İç Anadolu Bölgesi’nde de gaz peşinde koşulduğu gelen haberler arasında. Gaz, diğer kirli kaynaklara oranla gerek elektrik üretiminde, gerek ısınmada daha sorunsuz bir kaynak ama sütten çıkmış ak kaşık da değil. Bu yüzden kaya gazına karşı çıkan çok kişi var.

Gaz da kömür ve petrol gibi bir fosil yakıt. Kömür ve gaza kıyasla neredeyse yarı yarıya hatta daha az seragazı salsa da, o da iklim değişikliğine neden oluyor. Çoğu çevreci grup, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişte gazı bir geçiş teknolojisi olarak görmüştü. Kaya gazının bizim gibi gaz rezervi sıfıra yakın ülkelerde bile bulunması,  dışa bağımlılığı azaltır umuduyla ilgiyi artırıyor. Çevreciler, kömürden, nükleerden kaçarken doluya mı tutulduk diye kara kara düşünüyor.

MİLYONLARCA LİTRE SU
Kaya gazını çıkarmada suyun kullanılması en büyük dert. Dünya Dostları Derneği’nin (Friends of the Earth) yaptığı hesaba göre, bir kaya gazı kuyusunda yıl boyunca kullanılan su miktarı Avrupalı 10 bin ailenin yıllık su tüketimine bedel. Her çatlatma operasyonu için 15 milyon litre su gerekiyor. Kuyuların sağlamlığı da tartışmalı. Yanlış inşaat yüzünden yüzde 6’sı daha yapılır yapılmaz çalışamaz hale geliyor. Yüzde 50’si ise 30 yıl içinde sonra sorun çıkarıyor. Bizim gibi deprem riski altındaki ülkelerde durum daha da tehlikeli.

Suyla birlikte kullanılan kimyasalların oranı da az değil. Bu oran suyun yüzde 1’i kadar olsa da, ortalama bir kuyuda kullanılan kimyasalların 132 ton civarında olduğu belirtiliyor. Firmalar kesin rakamları açıklamıyor. Suyla kayaları çatlatmada kullanılan kimyasalların yüzde 80’i yeraltında kalıyor ve yeraltı sularına karışma tehlikesi yaratıyor. Kullanılan kimyasalların yüzde 60’ı beyin ve sinir sistemini etkileyecek nitelikte. Yüzde 10’undan biraz fazlası da kanserojen.

Petrol fiyatlarının yüksek seyretmesinin de etkisiyle kaya gazı enerji dünyasına o kadar hızlı girdi ki, kurallar, denetleme yöntemleri ve etkileri neredeyse tartışılmadı bile. İklim değişikliği milyonlarca insanı ve diğer canlıları tehdit ediyor. Ortalama sıcaklık artışı 1,5 ila 2,5 C arasında kalırsa dünyadaki hayvan ve bitkilerin yüzde 20 ila 30’unun soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Şu andaki artışın 0,8 C dereceyi bulduğu biliniyor. Biz hala gaz, kömür ve petrolün peşinde koşuyoruz. Taşın suyunu sıkma sevdasındayız. Sorun sadece iklim değişikliği de değil. Bundan 20-30 yıl sonra yer altı sularında ağır metallere rastlanması, gelecek nesillerde kanser vakalarının artması halinde bugün kârdan başka bir şey düşünmeyen şirketler gelecek nesillere ne diyecek acaba? “Pardon, biz biraz gaz çıkarttık” mı diyecekler? Ya biz ne diyeceğiz?

***
Dünyada durum
ABD ve Kanada dışında Arjantin’de kaya gazı çıkarma konusunda ciddi gelişmeler var. 
Ülkedeki 22 trilyon metreküplük rezerv için ExxonMobil’den Total’e birçok petrol devi ülkede faaliyette. 100 kadar kuyu var. Hükümet destekliyor ama çevreciler ayakta. Özellikle yerlilerin yaşadığı bölgelerde ciddi sorunlar var. Avrupa’da ise İngiltere, Portekiz, İspanya, Belçika, Almanya, Norveç, Polonya, Ukrayna, Romanya, Avusturya, Macaristan, Hırvatistan, Yunanistan, Sırbistan ve Türkiye kaya gazına yeşil ışık yakan ülkeler arasında. Fransa, Hollanda, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan ise şu an için kırmızıda duruyorlar.