Kaplumbağa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kaplumbağa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

WWF-Türkiye Doğa Koruma Yönetmeni Ayşe Oruç: Sorunun kaynağı insan

Foto: WWF-Türkiye
Özgür Gürbüz-BirGün/18 Ağustos 2017
Bodrum’da deniz kaplumbağalarının insanlara saldırdığı haberi, herkesin deniz kıyısına koştuğu tatil günlerinde en çok okunanlar arasına girdi. Geçen yıl da benzer haberler çıkmıştı. Süreç iyi yönetilmezse, insanlarla deniz kaplumbağaları arasında büyümeye müsait bir sorunla karşı karşıya olduğumuz ortada. Saldırıya uğrayanların panikle söylediğini tahmin ettiğim, “yüzgeciyle benim başımı aşağı indirip, beni boğmaya çalıştı” gibi abartılı sözler ve medyanın “jaws” vari haberleri durumu gerçeklikten daha da uzaklaştırıyor. Korku, bilimin ve mantığın ötelenmesine neden oluyor. Bu nedenle konuyu, hayatını deniz kaplumbağalarını korumaya adamış, yıllardır bu konuda çalışmalar yürüten WWF-Türkiye Doğa Koruma Yönetmeni Ayşe Oruç’a sorduk. Oruç, “Doğada nasıl davranmamız gerektiğini bilirsek, insan ve yaban hayvanları birbirlerini rahatsız etmeden aynı ortamlarda birlikte yaşayabilir” diyor.
  • Deniz kaplumbağaları 100 milyon yıldır gezegenimizde yaşıyor ama insanlara saldırma haberleri son birkaç yıla mahsus. Kaplumbağalar vahşileşmediğine göre neden bu haberleri daha sık duyuyoruz?
Deniz kaplumbağaları, diğer yaban hayvanları gibi normal koşullarda insanları ısırmaz. Ancak elle beslenmeye alıştırıldıklarında, insanlar tarafından sevilmek için etrafları sarıldığı için stres altına girdiklerinde, deniz kaplumbağası görünce panikle kaplumbağalara tekme atıldığında veya fiziksel temas sağlandığında savunma amacıyla insanları ısırabilirler.
  • Ayşe Oruç (WWF-Türkiye)
    Deniz kaplumbağaları neyle besleniyor? İnsanları ısırması onlara verilen yiyeceklere alıştığını veya tercih ettiğini gösterir mi?
Deniz kaplumbağaları, yumurtadan çıkış ve yumurtalarını kumsallara bırakmak üzere yine kumsallara dönüşleri dışında hayatının büyük bölümünü denizde geçiren canlılar. Türkiye kıyılarında iki tür deniz kaplumbağası yuvalama yapıyor. Biri hepimizin yakından tanıdığı Caretta caretta türü. İkincisi de daha az bilinen yeşil deniz kaplumbağası (Chelonia mydas)Yeşil deniz kaplumbağasının ergin bireyleri deniz bitkileri ile besleniyor, Caretta ise daha çok deniz kabukluları, bunlar içinde boyları 1 m’ye kadar varan ve Pinna olarak bilinen devasa midyeler, yengeçler gibi sert kabuklu türler de var. Dolayısıyla etçil bir tür. Tur teknelerinden atılan balık ve tavuk atıkları, deniz kaplumbağaları yüzeye çıksın ve turistler görsün diye yengeçlerin elle veya misinaların ucuna bağlanarak deniz kaplumbağalarına verilmesi, türün elle beslenmeye alışmasına ve insan gördüğünde davranış değişikliği göstermesine neden oluyor.
  • Deniz kaplumbağalarını kim besliyor?
Deniz kaplumbağalarını genellikle turistik faaliyet gösteren yerel işletmeler, tur teknelerinin personeli, bazı dalış kulüpleri besliyor. Bu tip davranışları doğru bulmayan ve yapanları uyaran çok sayıda işletme, tur teknesi ve dalış kulubünün de olduğunu da belirtmek isterim. Özellikle deniz kaplumbağalarının yuvalama ve beslenme alanlarına yakın turistik bölgelerde hizmet verenlerin, turistlere deniz kaplumbağalarını beslememeleri, denizde karşılaştıklarında şiddete yönelik hareketlerde bulunmamaları gerektiği konularında bilgi vermesi, koruma çalışmalarının desteklenmesi açısından önemli.
  • Kaplumbağaların beslenmesini nasıl durdurabiliriz? İlgili kurumların uyarıları sizce yeterli mi? Bu konuda cezai bir yaptırım var mı?
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü bu konuda uyarılarını yapmaya ve özellikle yerel birimleriyle denetim yapmaya devam ediyor. Deniz kaplumbağalarının avlanması, toplanması, gemilerde bulundurulması, karaya çıkarılması ve nakledilmesi yasak. Yani, bir deniz kaplumbağasının ısırdığını düşünerek ilgili makamlardan izin almadan onu yakalamak, tekneye almak, başka bir yere nakletmek yasak ve cezai işleme yol açacak bir durum. Deniz kaplumbağaları, 1980’li yılların sonlarından beri merkezi ve yerel yönetimlerin, akademisyenlerin/uzmanların, sivil toplum kuruluşlarının, bazı bölgelerde yöre halkının ve çok sayıda insanın koruma çalışmalarına katkısıyla doğa korumanın sembolü haline gelmiş türler. Yaban hayvanlarını elle beslemeyi önlemek ve gelecek dönemlerde aynı sorunla karşılaşmamak için yine hep birlikte çözüm üretmeliyiz.
  • İnsanlar deniz kaplumbağalarının tercih ettiği alanlara girmez, kaplumbağaları besleme sona ererse bu ve benzeri haberleri duymayacağımızı söyleyebilir misiniz? Kaplumbağaların yaşadığı bölgelerde denize girenlere ne önerirsiniz?
Deniz kaplumbağalarının doğal yaşam alanı denizler. Beslenmek, göç etmek ve diğer yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek için denizde güvenle yaşamlarına devam etmek durumundalar. Deniz kaplumbağalarının yaşam alanlarına giren ve onları rahatsız eden bizler olduğumuza göre, hepimiz davranışlarımızda daha dikkatli olursak bu tip sorunların çok nadiren ortaya çıkabileceğini söyleyebiliriz. Bugüne kadar bu tip vakalar çok nadiren meydana gelirdi. Özellikle son yıllarda artan elle besleme vakaları türün beslenme alışkanlıklarını bozmaya başladı. Deniz kaplumbağalarının yaşam alanlarında denize girenlere öncelikle türleri tanımalarını, kaplumbağaların normal koşullarda insan veya tekne gördüğünde onlara yaklaşmak yerine uzaklaşmayı tercih ettiğini hatırlatmak isterim. Kaplumbağaların peşinden yüzmemeleri, beslememeleri, suda gördüklerinde panikle saldırgan davranışlarda bulunmamaları gerekiyor. Bunları unutmasınlar. Doğada nasıl davranmamız gerektiğini bilirsek, insan ve yaban hayvanları birbirlerini rahatsız etmeden aynı ortamlarda birlikte yaşayabilir.
  • Saldırgan kaplumbağaların rehabilite edildiğine dair de haberler okuduk. Bu mümkün mü? Bir davranış bozukluğundan mı bahsediyoruz burada?
Yaralanma veya elle beslenmeye alışma nedeniyle bazı bireylerde davranış değişikliği gelişebiliyor. Saldırgan deniz kaplumbağalarının rehabilite edilmesiyle ilgili DEKAMER’deki uzmanlar çalışıyor. Ancak şunu hatırlatmakta yarar var, rehabilitasyon merkezleri gerçekten davranış bozukluğu olabilecek ve sayıları çok fazla olmayan bireylerin rehabilitasyonu için çalışırlar. Kişisel korkularımızı yenemediğimiz için gördüğümüz her deniz kaplumbağasının toplanması ve rehabilitasyon merkezlerine nakledilmesi için yersiz ihbarlarda bulunmak rehabilitasyon merkezlerini de zor durumda bırakıyor. Unutmayalım ki bu bir uzmanlık işi, hangi bireyin saldırgan özellik gösterdiğini en iyi o konuda çalışan uzmanlar belirleyebilir.

***
Deniz kaplumbağalarının sayısı arttı mı?
Foto: WWF-Türkiye
Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) Deniz Kaplumbağaları Uzmanlar Grubu, 2015 yılı sonunda, iri başlı deniz kaplumbağası (Caretta caretta) için küresel ölçekte yaptığı değerlendirme sonuçlarını açıkladı. 1996 yılında IUCN Kırmızı Listesi’nde ‘tehlikede (EN)’ statüsünde yer alan Caretta caretta türü deniz kaplumbağasının yeni statüsü, popülasyon açısından tehlikenin biraz daha azaldığını gösteren ‘duyarlı (VU)’ oldu. Akdeniz Havzası ölçeğinde ise Caretta carettaların yeni statüsü, yine nüfus artışına dayanarak ‘düşük riskli (LC)’ ilan edildi. Deniz kaplumbağaları göç eden türler arasında yer alıyor. Yumurtadan çıkan her bin yavrudan ortalama biri erişkin olabiliyor. Bir bireyin ergin hale gelmesi ve yumurta bırakabilmesi için yaklaşık 20 yıla ihtiyaç duyması, koruma çalışmalarının sonuçlarını değerlendirebilmek için en az 20 yıllık sürekli bir çaba gerektiriyor. Bu yüzden de Caretta carettalar açısından tehlike geçti demek için erken. Yeşil deniz kaplumbağası halen ‘tehlikede’ statüsünde.

Olimpos ve Çıralı’ya otel yapılırsa sorumlusu biziz

Olimpos Foto: O. Gurbuz
Özgür Gürbüz-BirGün/7 Ağustos 2017

Çok değil, bundan altı yıl önce Antalya Çıralı’da, Ormanspor’a tesis yapılması gündeme gelmişti. Bölgenin yapılaşmaya açılmasının ilk sinyali gibiydi. Sürdürülebilir turizmin Türkiye’deki en iyi örneklerinden biri sayılabilecek Çıralı-Olimpos’u korumak isteyen herkes sesini yükseltti. Çıralı sahilindeki 18 dönümlük alanın orman içi dinlenme tesisi yapılması kararı mahkemece iptal edildi. Hepimiz sevindik. Şimdi ise öyle işler yapıyoruz ki güzelim sahili kendi elimizle betonculara teslim edebiliriz.

Çıralı ve güney ucundaki Olimpos Antik Kenti’nin önündeki kıyı şeridi, Türkiye’nin nispeten bozulmamış nadir bölgelerinden biri. Köylüler turizmi kendilerine iş edinmiş, örnek bir model oluşturmuşlar. Büyük oteller yok. Yarısı çöpe giden açık büfeler yok. İzbandutların gölgesinde, bir ton para sayarak girdiğiniz plajlar yok. Cicili biçili kıyafetlerini giyip, Instagram için fotoğraf çektirenler yok. Aramıyorsan gürültü de yok. Deniz, tarih, pansiyonlar ve ağaç evler var. Burası neden böyle korunabilmiş diye sorarsanız benim yanıtım net. Deniz kaplumbağalarının sayesinde. Türkçe’de iribaşlı deniz kaplumbağası dediğimiz Caretta carettalar koruyor Çıralı ve Olimpos’u. Burası onların Akdeniz’deki önemli yuvalama alanlarından biri. O yüzden de sahilde yapılaşmaya izin yok.

Ne var ki, son yıllarda carettaların başı belada. Kaplumbağaları korumak için yıllardır bölgede çalışmalar yürüten Çevre Koruma, Geliştirme ve İşletme Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyesi Bayram Kütle, yuva sayısının bir yıl içinde 141’den 68’e düştüğünü söylüyor. Yuva sayısında dönemsel düşüşler olabilir ancak uyarı yerinde. Benim gibi her yıl yolunu o bölgeye düşürenler bilir. Son yıllarda, tatilcilerin kumsalda ateş yakması, kamp yapması ve gürültü çıkararak deniz kaplumbağalarının yumurtalarını bırakmak için karaya çıkmalarını engellemesi gözle görülür bir şekilde arttı.
Caretta caretta Foto: WWF
Jandarma eskiden akşam 9’da antik kente ve kumsala geçişi kapatır, plajda kalanları da dışarı çıkarırdı. Özellikle 15 Temmuz sonrasında jandarma kalıcı görevi bıraktı devriye görevi yapmaya başladı. Birkaç kez uğruyorlar o kadar. Mangalını, sucuğunu alan kumsalda. Geride bıraktıkları plastik torbalar, şişeler ile gece boyunca devam eden müzik ve kamp ateşleri kaplumbağaların milyonlarca yıldır yuva yaptıkları bu kumsalı onlar için riskli hale getiriyor. Oraya gelen kitlenin çoğu genç ve üniversite öğrencisi ama fark etmiyor. Tek dertleri sucuğu ateşe vermek. Sorsan hepsi çevreci ama cahillikten mi, vurdumduymazlıktan mı yoksa bencillikten mi bilinmez, uyarıları dikkate almıyorlar. Okuma yazmaları da yok. Yoksa, her tarafta ‘ateş yakılmaz’, ‘kamp kurulmaz’ tabelaları var. Önünde çadır kuruyor ya da ateş yakıyorlar.

Aklıma ilk gelen çözüm önerisi, Çıralı’da denetim yetkisinin, kolluk kuvvetlerinin de desteğini alan bir sivil toplum kuruluşuna verilmesi. Yaz aylarında orada gönüllü çalışarak geceleri kumsalın korunmasını sağlamak için mücadele eecek onlarca genç bulunacağına eminim.

Çıralı Foto: O.Gurbuz
Çıralı Kumsalı’nın uzunluğu 3 km’den fazla. Bir ucunda Olimpos antik kenti var, 1. ve 2. derecede arkeolojik sit alanı. Kumsal ise 1. derecede doğal sit alanı. Bölgenin ciddi bir koruma statüsü var ancak Türkiye’yi biraz biliyorsanız bunların oraya büyük bir tatil köyü kurmak isteyen şirketleri durdurmaya yetmeyebileceğini de bilirsiniz. Bu yüzden de koruma statüsünü güçlendiren Caretta carettaların varlığı çok önemli. 

Kaplumbağaları yok ederseniz, o kumsala gelmekten vazgeçirirseniz bilin ki Çıralı-Olimpos’u kaybederiz. Kaplumbağalar orada olduğu sürece kimse o kumsala dokunamaz, dev holdingler betondan bloklar çakamaz. Orayı seviyorsanız kurallara uyun ve bölgenin doğasını koruyun yoksa kendinizi bir beş yıldızlı otelin açık büfe kuyruğunda bulursunuz.

***
Çıralı’da kaplumbağaları korumak için ne yapmalı?
WWF-Türkiye Doğa Koruma Yönetmeni Ayşe Oruç, Çıralı’da deniz kaplumbağalarının korunması gereken acil tedbirleri şöyle sıralıyor:
·       Kumsalın taşıma kapasitesine uygun bir turizm politikası belirlenmeli. Yeni işletme ve turist sayısının artışı kontrol altına alınmalı.
·       Çıralı Kumsalı’ndaki koruma çalışmalarının devamlılığı sağlanmalı, yerel STK ve yöre halkı tarafından yürütülen doğa koruma çalışmaları desteklenmeli.
·       Kumsala kuzeyden ve ortadan iki yol iniyor. Kaplumbağaların yuvalama zamanında araçların bu yollarla sahile yaklaşmaları ve ışıklarıyla kumsalı aydınlatmaları önlenmeli.
·       Çıralı’da sabit şemsiye ve şezlong sayısı artıyor. Gece tatilciler şezlongları deniz kıyısına kadar indiriyor hatta orada bırakıyor. Kumsaldaki şezlongların güneş batımından itibaren işletmeciler tarafından toplanması gerek.

Kumsal sıcaksa yavrular dişi oluyor
Caretta caretta 100 milyon yıldır dünyada yaşayan deniz kaplumbağalarının varlığı kabul edilmiş yedi türünden biri. Modern insanın varlığının 200 bin yıl öncesine dayandığı düşünülürse bizim misafir onların ev sahibi olduğu söylenebilir. Akdeniz’de Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, Libya ve İsrail’de yuvalıyorlar. 100 yaşına kadar yaşayabilirler. Yumurtalarını doğdukları kumsala bırakıyorlar ve yumurtaların çatlayıp kumun 60 santimetre altından çıkması yaklaşık 2 ay sürüyor. Yuvanın olduğu kumsalın sıcaklığı yavru deniz kaplumbağalarının cinsiyetini belirliyor. Yüksek derecelerde dişi kaplumbağa sayısı artıyor.

Diş macununuzdaki plastikler

Özgür Gürbüz-BirGün/6 Ocak 2017

Foto: Georg Mayer/Greenpeace
Bir kullanımlık şırıngalar, elektronik devrelerin yerleştirildiği kartlar gibi yaşadığımız endüstriyel hayat tarzında yerini kolay kolay başka bir ürünle dolduramayacağımız plastik ürünler olduğunu hepimiz biliyoruz. Plastik belli alanlarda vazgeçilmez görülebilir ama bazı alanlarda da kullanımı bir o kadar gereksiz ve yerine kullanabileceğimiz onlarca alternatif madde var. Plastik torbanın yerini kağıt torba veya file alabilir, pet şişelerin yapacağı işi çantamızdaki bir matara görebilir. Çoğu zaman bunun gibi daha çevreci ürünlerin gereksiz tüketiminin önündeki tek engel tembelliğimiz. Bir de hiçbir işleve sahip olmadığı halde kullandığımız plastik maddeler var. Örneğin mikro plastikler.

Mikro plastikler büyüklüğü 5 milimetreden küçük plastik parçacıklara verilen ad. Bu küçük plastik parçalara özellikle kozmetik ürünlerinde rastlıyoruz; örneğin diş macunlarında. İçinde küçük plastik tanecikler barındıran ve çok güzel göründüğünü düşündüğünüz bu macunları kullanarak belki de plastik yutuyorsunuz. Renkli taneciklerle dolu duş jelleri ve yüz kremleriyle temizlendiğinizi düşünüyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Aslında yaptığınız vücudunuza plastik sürmek. Bir plastik torbayı elinize alıp vücudunuza sürer miydiniz? Herhalde hayır ama o küçük renkli taneciklere sahip ürünleri kullanarak yaptığınız aslında tam da bu.

Mikro plastiklerin tek kaynağı kozmetik malzemeleri değil. Endüstriyel aşındırıcılardan, büyük plastiklerin (naylon torbalar, araç lastikleri gibi) parçalanmasıyla oluşan küçük parçacıklara kadar birçok yerde mikro plastik var. Boyutlarının küçük olması arıtma sistemleri tarafından yakalanmalarını zorlaştırıyor ve çoğu nehir ve denizlere karışıyor. Buradan da denizlerdeki canlılara ulaşıyor. Mikro plastikler şimdilik büyük plastikler gibi deniz canlıların ölümüne neden olmuyor ancak ticari balıkların hemen hepsinde az miktarda olsa da görülüyor. Koli bantlarından ağ parçalarına kadar daha büyük boydaki plastik atıkların, deniz canlılarının yaşamını tehdit ettiği biliniyor. Ağlara takılan, plastik atıklarına dolananlar arasında kutup ayısı, martı ve balina gibi canlıların olduğunu hatırlatalım. Büyük plastik parçaları özellikle de naylon torbaları yanlışlıkla yiyen canlılar da var. Deniz kaplumbağaları onları deniz anası sanıyor ve bu yüzden boğulup ölebiliyor örneğin. Büyük plastiklerin etkisi biliniyor ve ölçülebiliyor. Mikro plastikler ise görünmez bir tehlike gibi, balıklara, midyelere, yani besin zincirine ulaşıyor ve bizleri de tehdit ediyor. Birikim sürerse etkilerini daha net göreceğimiz kesin.

İyi haber de verelim. ABD mikro plastikleri bu yılın yarısından itibaren yasaklıyor. Birleşik Krallık (İngiltere) ve Kanada ise yıl sonuna kadar zaman tanıdı. Birçok kozmetik devi de yeni ürünlerinde mikro plastik kullanmamayı ve eski ürünlerini yasaklamayı kararlaştırdı. Karar almayanları uyarmak ve o ürünleri hem denizlerimiz hem de sağlığınız için kullanmamak ise size düşüyor. Süsten başka bir işe yaramayan bu kozmetik ürünlerini almayarak, Türkiye’de Greenpeace’in başlattığı kampanyaya destek vererek, Türkiye’de de bu ürünlerin yasaklanması için yetkililere çağrıda bulunarak veya sosyal medyadan mesajlarınızı ileterek işin bir ucundan tutabilirsiniz. Erken tedbir alırsak diğer ülkelerde kullanılması yasaklanan bu ürünlerin Türkiye’ye gelmesini de önleriz. Bir duş aldığınızda 100 bin plastik tanesini okyanusa gönderdiğinizi unutmayın.

Gazetecilik Suç Değildir
Yaklaşık altı yıldır bu köşeden, haftada bir kez de olsa çevre sorunlarına dikkat çekmeye ve beraberinde çözüm yollarını da dile getirmeye çalışıyorum. Köşenin amacı ve sorumluluğu gereği, gündem ne olursa olsun çevre ve enerji başlıklarının dışına taşmamaya özen gösteriyorum. Zaten, BirGün’de diğer konuları dile getiren çok sayıda yazarımız var. Ne var ki, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum bu konuda birkaç kelime etmemi gerektiriyor. Çok sevdiğim dostlarım, örnek aldığım meslektaşlarım sadece fikirlerini söyledikleri, gazeteciliğin gerektirdiklerini yaptıkları için hapse atılıyor. Türkiye’yi kan gölüne çevirenler, hedef göstererek, nefret tohumları ekerek onlara yol gösterenler serbest dolaşırken bu tehlikelere karşı bizi uyaranların hapse atılması kabul edilemez. Arkadaşlarımız serbest bırakılana, Türkiye’de düşünce özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılıncaya kadar haykırmaya ve yazmaya devam edeceğiz. Çünkü #GazetecilikSuçDeğildir.