EÜAŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EÜAŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sinop’ta nükleer kurmaya çalışan EÜAŞ’ın tarihi kazalarla dolu

Sinop’ta nükleer santral işine girmek isteyen EÜAŞ’ın termik santral sicili kazalarla dolu. BirGün tarafından kamuoyuna açıklanan kaza raporları, İstanbul’un göbeğindeki Ambarlı termik santralinde “ucuz atlatılan” bir kazadan da bahsediyor.

Özgür Gürbüz-BirGün/27 Nisan 2016

Sinop’ta kurulmak istenen nükleer santralin ortaklığına soyunan EÜAŞ’ın (Elektrik Üretim Anonim Şirketi) işlettiği termik santrallarda onlarca kaza olmuş. BirGün’ün ortaya çıkardığı EÜAŞ tarafından düzenlenen 2000-2006 yıllarına ait kaza raporları, kurumun termik santrallarında güvenlik kültürünün yetersizliğini ve kazalar nedeniyle yaşanan ekonomik kaybı ortaya koyuyor.

Sinop’ta Fransız ve Japon şirketlerle birlikte bir proje şirketi kurarak, yüzde 49 payla nükleer santral işine gireceği belirtilen EÜAŞ’ın kaza yapan santralları arasında Ambarlı, Hamitabat  Bursa, Kangal ve Afşin-Elbistan A gibi önemli termik santrallar da var.

İstanbul’un göbeğinde ‘ucuz atlatılan’ kaza
Bu kazalar arasında özellikle 13 Şubat 2004 tarihinde Ambarlı’daki Fuel-Oil Santralı’nda meydana gelen kaza öne çıkıyor. Santralin 4. Ünitesinde, tekrar kızdırılmış buharı orta basınç türbinine taşıyan boruların patlamasıyla meydana gelen kaza sonucunda türbin dairesi tamamen buharla kaplanmış. EÜAŞ’ın kaza raporuna, “Olayın meydana geldiği anda basınç ve sıcaklık değerlerinin çok düşük olması (125 °C, 14 bar. Normal işletme basıncı 36 bar, 540 °C) ve teçhizat yakınında herhangi bir kimsenin bulunmayışı olası can ve mal kaybını önlemiştir. Türbin dairesini tamamen buhar kaplamış ve böyle bir kaza çok ucuz atlatılmıştır” şeklinde aktarılan kaza, Türkiye’nin en büyük çevrim santrallarından birinde, İstanbul’un Avcılar ilçesinde meydana gelmiş. Kazanın tamiri süresince 276 milyon kilovatsaati bulan elektrik üretilememiş. Santralin kaza raporunda boruların patlamasının nedeni, “Malzemenin ömrünü tamamlaması” şeklinde kaydedilmiş. Bu da nükleer santral ortaklığına soyunan EÜAŞ’ın santrallarında kontrollerin yeterli bir şekilde yapılıp yapılmadığı sorusunu da akıllara getiriyor. Ambarlı santralında sık sık trafo yangınları meydana geldiği de raporlara yansımış.

Üç yıllık üretim kaybı
1120 MW gücüyle Sinop’ta kurulmak istenen nükleer reaktörlerden biri kadar güce sahip Hamitabat doğalgaz santralına ait kaza raporu ise bu kaza sonucu şirketin ve devletin uğradığı üretim kaybını ortaya koyuyor. Tarihi belirtilmeyen kaza C1 gaz türbininde, ısı plakalarında malzeme yorulması nedeniyle meydana geliyor. Raporda, “ısı plakalarından biri metal yorgunluğu sebebiyle yerinden çıkarak kanatlardan birine çarparak türbinin tümüyle hasarlanmasına neden olmuştur” deniyor. Kaza nedeniyle ilgili ünitede üç yıl boyunca üretim yapılamıyor.

Bir başka üretim kaybıyla sonuçlanan kaza ise kömürle çalışan Afşin Elbistan A Termik Santralı’nda, 2001 yılında meydana gelmiş. İkinci üniteye ait turbo jeneratöründe meydana gelen hidrojen kaçağının neden olduğu kaza 290 bin avroya tamir edilmiş ve o ünitenin bir yıl kapalı kalmasına neden olmuş. Çalışsa 823 milyon kilovatsaat üretecek ünitede ciddi bir üretim kaybı yaşanmış.


Seyitömer kaza rekortmeni
Yerli linyit kömürüyle çalışan Seyitömer Termik Santrali’nin elimize geçen kaza raporları ise santralın 2000’li yıllardan başlayarak sık sık kaza yaptığını gösteriyor. 23 Mayıs 2000 yılında üçüncü ünitedeki jeneratör arızası nedeniyle 5 ay çalışmayan birim, 18 Ekim 2002 tarihinde ise türbin yatak arızası nedeniyle üç ay daha devre dışı kalmış. Santralın bir numaralı ünitesinde 9 Ağustos 2003 tarihinde meydana gelen kaza ise yaklaşık iki yıl sonra, 20 Mayıs 2005 tarihinde onarılabilmiş. 2 milyon avro harcanan tamirat boyunca santral 2 milyar kilovatsaatlik üretim kaybı yaşamış. Bu ünite tamir edildikten beş ay sonra, kaza yapma sırası tekrar üçüncü üniteye geçmiş. 26 Ekim 2005 tarihinde tekrar devre dışı kalan ünite bir ay içinde tamir edilmiş.

Tasarım hatası
1432 MW’lık kurulu gücüyle yine Türkiye’nin en büyük santralları arasında yer alan Bursa Doğalgaz Çevrim Kombine Santralı’nın kaza raporlarında, kazaların nedenlerini belirtirken, tasarım ve imalat hatası gibi açıklamalar yazılması dikkat çekiyor. Bursa’da en büyük üretim kaybı 6 Kasım 2002 yılındaki gaz türbini arızasından sonra yaşanmış. Yedi ay boyunca ilgili bölümde üretim yapılamamış ve 1 milyar 761 milyon kilovatsaatlik üretim kaybı yaşanmış.

Nükleer santral gibi dünyanın en riskli endüstriyel işine girmek için kolları sıvayan ve hukuki baskılardan kaçmak için Jersey Adaları’nda şirket kurmaya hazırlanan EÜAŞ’ın kaza geçmişi, nükleer enerjiye olumlu bakanları bile endişelendireceğe benziyor.

***
Ambarlı Santralı’nda kaza geliyorum demiş
Ambarlı’da, raporlara, “ucuz atlatılmıştır” şeklinde geçen kazanın kaynağı olan borularla ilgili daha önce de sorun yaşandığı kaza raporunda belirtilmiş. 100 bin çalışma saatinden sonar borularda meydana gelen çatlaklar tespit edilmiş ve Almanya’nın TÜV firmasıyla FKM laboratuvarı bir ön çalışma yapmış. 1984 yılında sorunlu parçaların değişimi yapılmış ve her yıl kontrolü önerilmiş. Raporda belirtildiğine göre 2002 yılının sonunda Teknik Kontrol ve Laboratuvar İşletme Müdürlüğü ile görüşülerek kızdırıcı hattındaki arızalı bölümlerin kaynak dikişleri kontrolü ve mikroyapı incelemesi ile ömür tespiti yapılması istenmiş. Kaza ise 2004 yılında olmuş. 

EÜAŞ Sinop’ta yargıdan kaçmak mı istiyor?
Sinop’ta nükleer santral için Fransa ve Japonya’dan gelen şirketlerle ortaklık kurmaya hazırlanan EÜAŞ, ortaklığa Jersey Adaları’nda kuracağı bir şirketle katılacağını açıkladı. EÜAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Halil Alış, vergi kaçakçılığı iddialarıyla gündeme gelen Jersey Adaları’nı tercih edişlerini 2015 yılında yaptığı bir açıklamada, “Biz bir ihale yaptığımızda o ihaleyi 10 yılda sonlandıramıyoruz. Kazanamayan mutlaka şikayet ediyor kazananı. Veyahut da bizi şikayet ediyor. Jersey Adaları'nda kuracağımız şirketle bundan kurtuluyoruz” sözleriyle açıklamıştı.

Yatağan’da liberal Sinop’ta devletçi

Özgür Gürbüz-BirGün/20 Nisan 2014

Kemerköy ve Yeniköy termik santralleri iki gün önce özelleştirildi. IC İçtaş adlı şirket 2 milyar 671 milyon dolar vererek bu iki santrali Elektrik Üretim A.Ş.’den (EÜAŞ) satın aldı. Ankara’da iki santralin ihalesi yapılırken, 2013 Haziran ayında özelleştirilen Seyitömer termik santralinde işten çıkarmalar başladı. 109 işçi işsiz kaldı. Kemerköy, Yeniköy ve Yatağan işçileri de 10 Nisan’dan beri Ankara’da. Birçoğu Kütahya’da olduğu gibi işlerini kaybetmekten korkuyor.

Sırada Afşin-Elbistan ve Yatağan’ın da aralarında bulunduğu 13 termik santral daha var. Sadece kömür ve doğalgaz santralleri değil, EÜAŞ’ın elinde bulunan HES’lerin 28 tanesi de satışta. EÜAŞ son özelleştirmelerden önce, 2013 yılında, 80 milyar kilovatsaat elektrik üretmiş. Türkiye elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 30’u. Özelleştirmeler tamamlanırsa devletin elektrik üretimindeki payı yüzde 20’nin altına düşecek. Peki, yaratılan gerçekten bir serbest piyasa mı? Değil.

Özelleştirmenin kendisi kadar, yaratılmak istenen serbest piyasanın ne kadar serbest olduğu da tartışılır. Termik santraller kolay satılsın diye Elektrik Piyasası Kanunu’na konan geçici maddeyi unuttunuz mu? Bu maddeyle termik santrallere en temel çevre yükümlülüklerini yerine getirmeleri için 2019’a kadar ek süre verilmişti. Düpedüz teşvik. Serbest piyasada çevreyi kirletmeme, teknoloji geliştirme gibi bir neden olmadan, bir kaynak lehine teşvik olur mu? Aynı teşvik nükleer santraller için de geçerli. Devlet, Mersin ve Sinop’taki santrallerde üretilecek elektriğin büyük bir bölümü için satın alma garantisi verdi. Akkuyu’da bu süre 15, Sinop’ta 20 yıl. Dahası var… Enerji Bakanı Taner Yıldız, Sinop’taki nükleer santralde EÜAŞ’ın yüzde 35 payı olacağını söylüyor. Elektrik üretiminde termik santralleri satarak payını azaltan devlet, nükleere girerek payını arttırıyor. Devlet elektrik üretiminden çekiliyor diye işsiz bıraktığınız işçilere bu durumu açıklamak zorundasınız. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Nükleere alım garantisinin serbest piyasaya aykırı olduğunu sadece ben söylemiyorum. İngiltere de aynı bizimkine benzer bir model denedi. Avrupa Birliği bu alım garantisinin adaletsiz olduğunu belirterek geniş kapsamlı bir resmi soruşturma başlattı. Projenin AB’den onay almaması kimseyi şaşırtmayacak.

Özelleştirmeyi tümden reddeden sol/sosyalist gruplar için bu anlattıklarımız detay olabilir. Kontrollü serbest piyasa tezini savunan sosyal demokrat ve yeşiller için de bence durup düşünme zamanı geldi. Önce şu soruya yanıt bulmak zorundayız. Su, gıda ve enerji gibi bugünkü toplumun temel ihtiyaçlarını, giderek güçlenen ve devletleri kontrol eder hale gelen şirketlerin tekeline bırakmak ne kadar doğru? Günümüzdeki uygulamalar, özel sektör tekelinin devlet tekelinden daha iyi olduğunu göstermiyor. Bizi ilgilendiren güncel bir örnek vereyim. Almanya’nın nükleerden vazgeçip, kömür ve doğalgaz kullanımını azaltarak, elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payını 2050’de yüzde 80’e çıkaracağını açıklaması RWE, E.ON, EnBW ve Vattenfall gibi dört dev elektrik üreticisini çileden çıkarttı. Kârları düşen şirketler Almanya’yı kararından vazgeçirmek için her yolu deniyor. Termik ve nükleer santrallerinden eskisi gibi kâr edemediğini söyleyen E.ON Yönetim Kurulu Başkanı Johannes Teyssen, Ağustos 2013’te santralleri kapatıp Türkiye’ye taşıyacaklarını söyleyerek adeta Alman hükümetine gözdağı vermişti. E.ON’un 2012 sonunda Enerjisa’ya yüzde 50 hisseyle ortak olması rastlantı değil.

Serbest piyasaya evet diyenler bile şu soruları sormalı: “İstediğiniz dev şirketlerin kontrolünde bir serbest piyasa mı? Başka bir yol yok mu?” Evet, var. Enerji üretiminin devlet veya dev şirketlerin tekelinde olmadığı, bireylerin, kooperatiflerin küçük santrallere sahip olduğu bir başka yol mümkün. İnanmadınız değil mi? 2012 başındaki rakamlara göre, Almanya’da yenilenebilir enerji kaynaklarının yarısının sahibinin bireyler olduğunu söylesem inanır mısınız? Bunların hatırı sayılır bir kısmının tarlasına rüzgar türbini diken çiftçiler olduğunu eklesem…

Bir termik alana bir orman bedava

Özgür Gürbüz-BirGün/3 Şubat 2013

Geçici her şey beni korkutur. Bir işe başlarsınız, size en düşük olanından bir “geçici” maaş verirler; daha sonra o para kalıcı maaşa dönüşür. Geçici işleriniz olur, tam alışıp hayatınızı yola koyacak gibi olursunuz; kovulursunuz. Diş hekiminin yaptığı geçici dolgu, bilin ki o koltuğa 3-4 hafta sonra tekrar oturmak demektir. Bir de geçici yasa maddeleri var. Onları da hiç sevmem. Genelde yangından mal kaçırmaya yarar.
 
Yatağan Termik Santrali Foto: O. Gurbuz
Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı şu sıralarda TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülüyor. Komisyonun adını söylemek görüşmeden zor olsa gerek. İlk iki madde geçti bile. Tasarı, genel hatlarıyla elektrik piyasasında özel sektörün payını artıracak düzenlemeler içeriyor. Ayrıca çevre katliamına davetiye çıkaran geçici bir maddesi var. Geçici Madde 8. Bir kenera not alın, ileride bu maddenin adını sıkça duyacaksınız.
 
Bugün Türkiye'de elektrik üretme kapasitesinin yüzde 40'ından fazlası bir kamu kuruluşu olan Elektrik Üretim A.Ş.'nin (EÜAŞ) elinde. EÜAŞ'ın 27 hidroelektrik ve 18 termik santrali özeleştirme kapsamına alınmıştı. Seyitömer Termik Santrali geçtiğimiz günlerde özelleştirildi, diğerleri de sırada. Hükümet yıllardır bu santralleri satmaya çalışıyor ancak satmakta zorlanıyor. Termik santrallerin çoğu eski. Aralarında Yatağan, Afşin-Elbistan gibi çevre karnesi kırıklarla dolu santraller de var. Böyle olunca alıcı bulmak ya da iyi paraya satmak zorlaşıyor. “Geçici Madde 8” bu sorunu çözebilir. Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı bu haliyle Meclis'ten geçerse, EÜAŞ'a bağlı santrallere, bunların özelleştirilmesi halinde ise onu alacak özel şirketlere 2019 yılına kadar çevresel yükümlülükler konusunda muafiyet getiriliyor. Sürenin uzatılması da Bakanlar Kurulu'nun elinde olacak. Geçici maddede, “çevre mevzuatına uyumuna yönelik yatırımların gerçekleştirilmesi ve çevre mevzuatı açısından gerekli izinlerin tamamlanması amacıyla 31 Aralık 2018’e kadar süre tanınır” deniyor. Devamı da var. Bu santraller, ister kamuda kalsın ister özelleştirilsin, çevre mevzuatına uymadıkları takdirde idari para cezası almayacak, elektrik üretim faaliyetleri durdurulamayacak.
 
ASİT YAĞMURLARI GELİYOR
Kömürle çalışan termik santrallerden çıkan kükürt dioksit ve azot oksitler asit yağmurlarına neden olur. Bölgedeki bitki örtüsünü, tarım ürünlerini olumsuz etkiler. Bu yasa geçerse söz konusu işletmeler asit yağmurlarına neden olan kükürt dioksiti tutan baca gazı arıtma (desülfürizasyon) tesisini kurmayabilecekler. Varsa da çalıştırmayabilirler. Ceza yok, kızan yok.
 
Termik santraller havayı, suyu ve toprağı kirletir. Dolayısıyla kirlilik besin zincirine yani gıdalara kadar yayılabilir. Kül dağları kontrol edilmeye çalışılsa bile sorundur. Rüzgarda uçuşur, kilometrelerce toprak küllerle kaplanır. Termik santral atıkları bölgedeki yeraltı ve özellikle yerüstü sularının asitlenmesine, kimyasal açıdan kirlenmesine neden olabilir. Bu da insan sağlığını uzun erimde olumsuz yönde etkiler . Bu yasa geçerse suları kirletmek altı yıl boyunca serbest. İklimi değiştirmenin cezası yok.
 
TEŞVİKİN DANİSKASI
Geçici Madde 8, Meclis'te kabul edilirse Yatağan'da olduğu gibi havayı solunamaz hale getirmek, insanları astım hastası yapmak, akciğer kanseriyle tanıştırmak devlet eliyle desteklenmiş olacak. Kömürcülere sorsanız hiç teşvik almadıklarını, rüzgar, güneş ve jeotermal gibi temiz enerji kaynaklarının ise hep teşvik beklediğini söylerler. Bundan daha büyük teşvik mi olur? Sırf özelleştirmeler gerçekleşsin, işletmeler kısa sürede kâr etsin diye canımızı, doğamızı size feda ediyoruz. Bu teşvik değil, teşvikin daniskasıdır.
 
Enerji Bakanı Taner Yıldız, termik özelleştirmelerinde çevre yatırımı için yatırımcıya süre verilmesi gerekir, kömüre çevreyi kirleten bir enerji kaynağı olarak bakılmamalı diyor ve ekliyor: “Tabii ki çevreyle beraber yapacağımız yatırımlar olacak. Ama yeni başlayan yatırımcının çevre şartlarına uyması için de bir zaman var. Onu da vermiş olacağız”. Anlamak mümkün değil. Güneşe, rüzgara yatırım yapan, santralin çalışmaya başladığı ilk günden itibaren çevreye verdiği zararı en aza indirmiş oluyor çünkü bu santraller zaten bu özellikleriyle tasarlanıyor. Bu yüzden diğerlerine göre daha maliyetli de olabiliyorlar. Temiz enerjiye yatırım yapan bunu ilk günden yapıyor da kömüre yatırım yapan neden yapamıyor? Bu mu serbest piyasa, bu mu ucuz dediğiniz, teşviksiz olduğunu iddia ettiğiniz kömür?
 
Yatırımcının zamana ihtiyacı var kısmı da hiç inandırıcı değil. Yatağan Termik Santrali'nin ilk ünitesi 1982 yılında devreye girdi. Kül barajı 10 yıl sonra 1992'de bitirilebildi. Santral, kükürt tutucu baca gazı arıtma tesisine 2007 yılında kavuştu. Yatağan 25 yıl inim inim inledi. Zeytinlikler, tarlalar zarar gördü. 30 yıldır çalışan santrallere hâlâ hangi zamanı tanımaktan bahsediyorsunuz? Yatırımcıyı bilmem ama insanların ve doğanın sabrı kalmadı. Termik santralleri satacağım diye, santral alana “bonus” niyetine yanında “doğa” verilir mi? Böyle promosyon mu olur?