Dış politikadaki
manevraları sürekli yön değiştiren Türkiye’nin, ABD ve
Batı’dan uzaklaşmasını Rusya fırsata çeviriyor. Türkiye’nin
hem askeri konularda hem de enerji gibi stratejik öneme sahip
alanlarda Rusya’ya bağımlılığı artıyor.
Özgür
Gürbüz-BirGün/3 Ekim 2021
2020 yılında Türkiye’nin
ithal ettiği doğalgazın yüzde 33,5’i Rusya’dan alındı. Son
yıllarda
Azerbaycan’dan daha fazla gaz alınmaya başlasa da Rusya
hâlâ Türkiye’nin bir numaralı gaz tedarikçisi. Türkiye’nin
tarihinde en çok gaz ithal ettiği 2017 yılında, 55 milyarlık
ithalatın yüzde 52’si Rusya’dan yapılmıştı. 2020’de
ithalat 48 milyar metreküpe düştü. Doğalgaz kullanımı arttıkça
Rusya’dan gelen boru hatlarının kapasitelerinin de müsait olması
nedeniyle bu payın yükseleceğini söyleyebiliriz. Doğalgaz
ithalatının hepsi boru hatlarıyla yapılmasa da, spot piyasadaki
fiyatlar, nakliye ve uzun dönemli kontratlar gibi etkenler Rusya,
İran ve Azerbaycan gibi boru hatlarıyla Türkiye’ye gaz gönderen
ülkelere avantaj sağlıyor. Kısaca özetlersek, doğalgaz
ithalatımızın üçte birini karşılayan Rusya, bu alanda ipleri
elinde tutacağa benziyor.
Doğalgaz ve petrolde
Rusya faktörü
Sınırlı doğalgaz
kaynağına sahip Türkiye, doğalgaz talebinin yüzde 1’inden
azını kendi sahalarından karşılayabiliyor. Doğalgazda dışa
bağımlılığımız yüzde 99. Petrolde ise dışa bağımlılık
yüzde 90’lar civarında. Petrol ithalatı yaptığımız ülkelere
baktığımızda Rusya Devlet Başkanı Putin’in hafifçe
gülümseyerek bize baktığını görebiliyoruz. Çünkü Irak’tan
sonra en çok petrol alımı yaptığımız ülke Rusya. İthal
petrolün yüzde 21’i Rusya’dan geliyor. Rusya’nın coğrafi
yakınlığı, petrol ve doğalgaz rezervlerinin büyüklüğü
Türkiye için onu cazip bir satıcı yapıyor.
İthal kömürde de
Rusya
Her gün yerli kömür
türküleri söyleyip güne başladığımız için Türkiye’nin
çok kullandığı bir başka fosil yakıttan, kömürden iyi
haberler bekleyebilirsiniz. Beklemeyin. Kömürden gelen haber de
kendisi gibi kara. Türkiye’nin kömür ithalatında birincilik
Kolombiya’da olsa da Rusya bu alanda da kürsüye çıkmayı
başarıyor. En çok kömür ithal ettiğimiz ikinci ülke Rusya’nın
toplam ithalatımızdaki payı yüzde 34,4. Türkiye ithal kömürle
çalışan termik santral yapmaya devam ettikçe aralarında
Rusya’nın da bulunduğu ülkelerin payı artacak. Düne kadar
Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayacağını söyleyen
Türkiye’nin niyeti de daha fazla kömür santralı yapmaktı.
Paris Anlaşması onaylandıktan sonra Türkiye başka bir yola girer
mi; onu bekleyip göreceğiz. Girmezse kömürde de Rusya ile
ilişkiler devam edecek demektir.
Türkiye’nin enerji
sektörünün, fosil yakıt dediğimiz petrol, kömür ve doğalgaza
bel bağladığını hatırlatalım. Doğalgaz ve ithal kömürle
çalışan santralların elektrik üretimindeki payı 2020’de yüzde
43’tü. Kurulu güç kapasitelerine bakarsak bu oranın elektrik
talebinin artması durumunda daha da yukarılara çıkacağını
söyleyebiliriz. Kömür ve doğalgaz ithalatında Rusya tartışmasız
en önemli tedarikçi. Bir başka deyişle Türkiye’nin elektrik
üretiminde kritik bir role sahip.
Akkuyu ile elektrik
piyasasında söz sahibi olacaklar
Elektrik enerjisinde
Rusya’ya bağımlılık bununla da sınırlı değil. Adalet ve
Kalkınma Partisi’nin (AKP) bütün uyarılara rağmen inatla
yaptırmaya devam ettiği Akkuyu’daki nükleer santral da Rusya’ya
ait. Kömür ve doğalgaz ile elektrik piyasasına dolaylı erişim
sağlayan Rusya, Akkuyu biter ve çalışırsa doğrudan bir oyuncu
olarak da karşımıza çıkacak. TEİAŞ’ın (Türkiye Elektrik
İletim A.Ş.) dağıtım şirketlerinin verilerini de ele alarak
yaptığı talep tahminlerine bakar ve gerçekçi kabul edersek, 2027
yılında Türkiye 362 milyar kWh elektrik tüketecek. 2027, Akkuyu
nükleer santral projesi iptal edilmezse santralın dört reaktörünün
de çalışacağı ve tam kapasitede üretim yapacakları yıl. Rus
şirketin iddiasına göre yılda 35 milyar kWh elektrik üretilecek.
Bu da, TEİAŞ’ın tahmin ettiği talebinin yüzde 10’unun
Akkuyu’dan karşılanacağı anlamına geliyor. Elektrikte ithal
kömür, doğalgaz üzerinden Rusya’ya bağımlılığımız az
gelmiş olacak ki, devlet büyüklerimiz bir de nükleer santral
üzerinden bağlanalım demişler.
Bilmeyenler ya da duymak
istemeyenler için hatırlatalım. Akkuyu’da yapımı süren
santralın hisselerinin yüzde 100’ü Rus devlet şirketi
Rosatom’un Türkiye’deki uzantısı. Mevcut iktidarın Rusya ile
yaptığı anlaşmada açıkça belirtildiği gibi, Rus tarafı
istese de hisselerinin yüzde 49’undan fazlasını satamıyor. Bu
yüzden de 60 yıl çalıştırılması planlanan santralda 60 yıl
boyunca söz sahibi hep Rusya olacak. Malum, biz gönlü bol bir
milletiz. Köprülerde, otoyollarda yaptığımız jestleri
Akdeniz’in en güzel kıyılarından birine nükleer santral yapan
Rusya’dan da esirgemedik. Rusya’nın santralının üreteceği
elektriği, 15 yıl boyunca kilovatsaati 12,35 dolar sentten almak
üzere garanti de verdik. İhtiyaç olsun ya da olmasın, santralın
ürettiği elektrik alınacak. Köprüden geçsek de geçmesek de
ücreti ödüyoruz; aynı hesap.
Nükleer santral
elektrik fiyatlarını artıracak
Bu alım garantisi hafife
alınacak bir iş değil. Öncelikle, verilen alım garantisi piyasa
fiyatının yaklaşık 4 katı. Türkçesi şu, piyasada 3 sente
elektrik bulsak da biz 12 sente Akkuyu’dan alacağız. Yeni ihalesi
yapılan rüzgar ve güneş santrallarında ortaya çıkan fiyatın
da 3 sent civarında olduğunu düşünürsek, güneş santralından
alacağımız aynı elektriği nükleerden 4 kat pahalıya alacağımız
görülüyor. Bu da haliyle evdeki elektrik faturasından fabrikalara
kadar tüm hayatı etkileyecek.
Türkiye, petrolden
doğalgaza, kömürden elektriğe enerjide her alanda Rusya’ya
bağımlı hale geldi. Siyaseten Batı’dan uzaklaşan AKP
iktidarının çareyi Rusya’ya yaklaşmakta bulması, enerji
alanında yeni sorunlara da yol açıyor. Soçi’den dönüşte
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Putin’e iki nükleer santral daha
yapma hedefleri olduklarını söyleyerek, bu iki santralı Rusya ile
yapmayı teklif etmesi bu sorunlardan sonuncusuydu. Rusya’nın iki
yeni nükleer santral yapmak için yeterli finansmanı var mı
tartışılır. Eğer bu hatada da ısrar edilirse, Türkiye
elektrikte de Rusya’ya yüzde 20-25 oranlarında (o günkü talebe
göre değişebilir) bağımlı hale gelecek. Kömür ve gaz
üzerinden elektrik piyasasında yaşadığımız dolaylı
bağımlılık, nükleerle doğrudan bağımlılığa dönüşüyor.
Enerjide bağımlılıktan
kurtulmanın yolu sistem değişikliği
Rusya’ya bağımlılıktan
kurtulmak bir dış siyaset meselesinden çok ekonomik sistemde
dönüşüm meselesi artık. Batı ile ilişkiler ilerleyince kömürü
Avustralya’dan almak veya nükleer santralda ısrar edip onu ABD’ye
yaptırtmak bağımlılık sorununu çözmez sadece “kime bağımlı
olduğumuzu” değiştirir. Yapmamız gereken, enerjide bağımsızlığı
makul seviyerele çekmek olmalı. Sürekli çalışarak piyasayı
domine eden baz yük santrallara dayanan, aslında doğalgaz, kömür
ve nükleer santralları kurtarma modeline dönüşen bu enerji
üretimi sisteminden vazgeçip, üretimi yerelde (evde, okulda,
tüketimin olduğu yerlerde) ve küçük santrallarla
(kooperatiflerle, kamuyla, belediyelerin ön ayak olduğu
girişimlerle) yapmaya başlamazsak, bir şirketin ya da ülkenin
elindeki santrallara mahkum oluruz. İthal edilen enerji
kaynaklarının fosil yakıtlar, dolayısıyla iklim krizine yol açan
kömür petrol ve doğalgaz olduğunu da düşünürsek nihai hedefin
hem ekonomi hem de yaşam için ithalatı sıfırlamak olduğunu
hepimiz görürüz. İyi haber şu; bu mümkün.
Güneş cumhuriyetnin
kurulmasıya birlikte hidrojen enerjisinin kullanımının artması,
enerji cimri binaların hayata geçirilmesi, ulaşımda raylı
sistem, toplu taşıma ve bisiklet gibi araçların
yaygınlaştırılması, çalışma saatlerinin düşürülmesiyle
tüketimin azaltılması, bizi Rusya veya başka bir ülkeye enerji
alanında bağımlı olmaktan kurtarabilir.