Açlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Açlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bir savaş uçağı 10 milyon insanı doyurabilir

Özgür Gürbüz-BirGün/1 Ekim 2018

Dünyadaki aç insan sayısı üç yıldır artıyor. Birleşmiş Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre 2017’de yaşadığımız gezegende yetersiz beslenen insan sayısı 821 milyona ulaştı. Bir yıl öncesinde bu sayı 804 milyondu. Gezegendeki her dokuz kişiden biri, “bugün ne yiyeceğim” diyerek uyanıyor. Daha çok tüketiyoruz ama paylaşım cephesinde adalet adına bir gelişme yok.

Beni yeniden açlık konusunda yazmaya iten nedenlerden biri geçen hafta yabancı bir kanalda izlediğim Yemen görüntüleriydi. Ağaçlardan topladıkları yaprakları kaynatıp çocuklarını beslemeye çalışan bir aileyi izledim. Suudi Arabistan’ın başını çektiği, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Fas, Sudan, Ürdün ve Mısır’ın desteklediği askeri güçlerle Şii Husilerin arasında kalan Arap Yarımadası’nın en fakir halkı 2015’ten bu yana daha da ağır koşullarda yaşıyor. ABD ve Birleşik Krallık (İngiltere) da Sünni Suudileri destekliyor.

Yemen’de 18 milyon insan yeterli gıda bulamıyor. Bunların 8 milyonu ciddi açlık sorunuyla karşı karşıya. Hamile kadınlar ve beş yaş altındaki çocuklardan oluşan üç milyon insan yetersiz besleniyor. BM Dünya Gıda Programı (WFP) açlık çeken insanların yarısına Şubat 2019’a kadar yeterli desteği sağlamak için 91 milyon dolar bulmaya çalışıyor. Elbette, savaşın sona ermesi asıl çözüm ama yardım kuruluşları mevcut krizi çözebilmek adına ilk planda maddi yardım arıyor. Yaklaşık 10 milyon insanın Şubat ayına kadar ayakta kalabilmelerini sağlamak için 91 milyon dolar bulamayan bir dünyada yaşıyoruz. ABD’nin, bir F-35 uçağı karşılığında Lockheed firmasına ödediği paradan bahsediyoruz. Bir savaş uçağı az alınsa, 10 milyon insan aç kalmayacak. Savaş uçağına para vermeyi tercih ettiğimiz gibi, o uçaklarla aç insanların üzerine bomba yağdırıyoruz.

Birleşmiş Milletler, 15 yıl boyunca her yıl 267 milyar doların açlıkla mücadele için harcanması durumunda, açlık sorununa 2030 yılında kalıcı bir çözüm üreteceğimizi söylüyor. 15 yıl içinde dünyadaki herkesin açlıktan ölme korkusu yaşamadan güne başlayacağı bir dünya yaratabilmek elimizde. Çocuklarını açlık yüzünden emziremeyen tek bir annenin bile kalmadığı, her çocuğun karnının tok olduğu bir gezegen hayal değil. Bundan daha ulvi bir uğraş, ideal düşünebiliyor musunuz? O günü gördüğümde herhalde mutluluktan ölebilirim. Laf olsun diye söylemiyorum…

Dünyanın böyle bir kaynağı var mı? Elbette var. Gelişmişliğiyle övündüğümüz şu yalan dünya, her yıl silah harcamalarına 1 trilyon 739 milyar dolar bulabiliyor. Türkiye’nin dünyada silaha en çok para harcayan 15. ülke olduğunu (18 milyar 200 milyon dolar) hatırlatalım.

Başka bir hesap daha yapalım. ABD, 2016 yılında askeri harcamalara 611 milyar dolar harcadı. İkinci en büyük harcamayı yapan Çin’in silahlanma faturası ise 215 milyar dolar. Sadece bu iki ülke silahlanma harcamalarını yaklaşık yüzde 30 oranında azaltsa ve bu parayı 15 yıl süreyle açlıkla mücadeleye ayırsa, soruna kökten bir çözüm bulabiliyoruz. İki ülkenin savaş bütçelerinden yapacakları yüzde 30’luk bir kesintinin onları diğer ülkelerden “güçsüz” yapmayacağı da ortada. Eğer dertleri buysa. Silaha en çok para harcayan üçüncü ülke Rusya’nın yıllık harcaması 69 milyar dolar. Yüzde 30’luk kesinti bile onların diğerlerine oranla daha fazla silahlanacağını gösteriyor.  

Aç insanları doyurmak için üstlerine bomba atan bir dünyayı, silah değil herkese gıda üreten bir dünyaya çevirmek isteyen 60’ların çiçek çocuklarına bugün her şeyden daha çok ihtiyacımız var. Tankla, tüfekle, jeopolitik masallarla beyni yıkanmış nesillere inat, savaşma seviş deme zamanı.

Sürdürülebilir 17 hedef

Gezegenimiz tüm canlılar için giderek yaşanmaz bir hal alıyor. Birleşmiş Milletler’e (BM) üye 193 ülke, 25 Eylül 2015’te yoksulluğu sonlandırmak, gezegeni korumak ve herkesin refah içinde yaşaması için yeni Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri belirledi. Bu hedeflerin belirlenmesinden üç yıl sonra bir durum değerlendirmesi yapmak için BM Kalkınma Programı (UNDP) İklim Değişikliği ve Çevre Portföy Yöneticisi Nuri Özbağdatlı’yla konuştuk. 

Özgür Gürbüz-Magma/Ağustos 2018
 
Savaşlar, temiz içme suyuna erişim ya da iklim değişikliğinin etkileri... Gezegenin ve üzerinde yaşayan canlıların sorunları saymakla bitmiyor. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı hâlâ günde iki dolarla geçiniyor. Nüfusun yarısından fazlası kentlerde yaşıyor ve barınmadan trafik sıkışıklığına onlarca ortak sorunla boğuşuyor. Gezegen sadece insanlar için giderek yaşanmaz bir hal almıyor, bu dünyayı paylaştığımız diğer canlılar da zor durumda. İnsan faaliyetleri yüzünden denizlerin yüzde 40’ında kirlilik, su ürünlerinin azalması gibi sorunlar görülüyor. Birçok tür ise yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bilinen 8 bin 300 hayvan türünün yüzde 8’inin soyu tükendi, yüzde 22’sinin de tükenmek üzere. Sürdürülebilir bir yaşamı sağlayan koşulları teker teker kaybediyoruz.

Kimi zaman akıntıya karşı kürek çekmeye benzese de birçok insan sürdürülebilir bir yaşam için ellerini taşın altına koyuyor. Dernekler, kooperatifler ve bazı şirketlerin çabalarının yanı sıra  de sürdürülebilirlik adına bir girişimi var. 25 Eylül 2015’te bir araya gelen 193 ülke, yoksulluğu sonlandırmayı, gezegeni korumayı ve herkesin refah içinde yaşaması için yeni Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri belirledi. 17 ayrı hedefin hepsinin 15 yıl sonra ulaşmayı amaçladığı farklı hedefleri var. 

1. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'nin belirlemesinin üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Mevcut durumu değerlendirdiğinizde yol aldığımızı söyleyebilir miyiz?
Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini tek başına ulaşılması gereken bir göstergeler ve rakamlar silsilesi olarak görmek yerine bir anlayış, yaklaşım ve herkesle birlikte çalışarak ortak fayda sağlayacak bir süreç olarak görüyoruz. Bu bakımdan özellikle bütüncül bakış açısının oluşması, farklılıkların bir bütün için buluşması ve herkesin sesini duyuracak bir platform olarak yapılanması açısından ilerleme kaydedildiği açık. Üç yıl içinde bu bakış açısının oluşmaya başladığını uluslararası, ulusal, yerel ölçekte farklı kurumlarda, finans mekanizmalarında, uygulama yaklaşımlarında görüyoruz. Sorunun bu bakış açısıyla tanımlanabilmesi, bütüncül çözümler oluşturmak açısından umut veriyor. Örneğin Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2018-2021 stratejisi 6 çözüm üzerinde şekilleniyor. Bunlar yoksullukla mücadele, katılımcı yönetişim, iklim değişikliği ve dayanıklılık, doğayla uyumlu çözümler, enerji ve toplumsal cinsiyet eşitliği. 2018-2021 yılları arasında UNDP’nin odağını belirleyen bu çözümlerin uygulanması için ayrıştırmayıp birleştiren ve herkesin dahil edildiği bir çalışma yöntemi kabul ediliyor. Önümüzdeki 12 sene içinde bu bakış açısıyla oluşturulacak çözümler ile hedeflerin hepsine ulaşmaya çalışılıyor. Artık iklim değişikliğini konuşurken doğanın hakkını, şehirleri konuşurken toplumsal cinsiyet eşitliğini, istihdamı konuşurken yerel kalkınmayı, enerji talebini konuşurken yenilenebilir enerji kooperatiflerini ve bunlar arasındaki ilişkileri somut hedeflerle ilişkilendirebiliyoruz. Özellikle bunu sadece UNDP değil, tüm BM sisteminin, BM üye devletlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, özel sektörün, şehirlerin de dahil olduğu bir platformda yapmak umudumuzu artırıyor.

2. Belirlenen 17 hedefi değerlendirdiğinizde hangilerinde daha iyi durumdayız ve hangilerinde geride kaldık?
17 hedefle ilgili durumun değerlendirilmesinde küresel, ulusal ve bölgesel ölçeklerde farklı sonuçlar görüyoruz. Örneğin hedeflerden ilki olan yoksullukla mücadelede küresel ölçekte baktığımızda 1990 yılında günlük 1.90 dolar altında bir gelirle yaşayan dünya nüfusu yüzde 35 oranında iken şu anda bu oran yüzde 10 seviyesinde. Fakat bölgesel ölçekte baktığımızda 1990 yılına göre Sahra Altı Afrika’da yoksul nüfusu artarken Güney ve Doğu Asya ile Pasifik bölgesindeki yoksul sayısı azalmış durumda. Uluslararası yoksulluk tanımına göre Türkiye’de yoksulluk bir sorun olarak ortaya çıkmıyor. Belediye hizmetleri arasında olan atık yönetimi konusunda Türkiye, en iyi 10 ülke arasında yer alırken hava kirliliği konusunda geride kalıyor. İklim değişikliği risklerine göre Avrupa’daki kıyı kentleri karşılaştırıldığında İstanbul ve İzmir 15 Avrupa kıyı kenti arasında birinci ve üçüncü en yüksek risk taşıyan şehirler olarak değerlendiriliyor. Korunan alanların yüzdesine baktığımızda dünyada yüzde 14 olan ortalama değerin çok altında Türkiye. 16. Hedefe baktığımızda 2017 ortasında toplam mülteci sayısı 18,5 milyon kişi ve bu kişilerin 6 milyonu Suriye’den. Suriyelilerin yarısından çoğu ise Türkiye’de yaşıyor. Sonuç olarak her hedefte eksikler var. Öte yandan ilerleme de görülüyor. Bu hedeflerin ülke ölçeğinde rakamlarla karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi bir yana, bireylerin kendi yaşamlarında karşılaştıkları sorunlar ve toplumsal olarak oluşturdukları çözümler ayrı bir önem taşıyor. Eğer bir şehirde iklim değişikliği sorunu çözülürken doğal alanlar kayboluyorsa, ya da kadına karşı şiddet devam ediyorsa sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmış olamayız. Bu nedenle hedeflerin izlenip değerlendirilmesi önemli fakat bütüncül çözümler bireyler tarafından uygulanmadıkça ilerleyemeyiz.

3. Bu hedeflere ulaşırsak bizi nasıl bir dünya bekliyor?
Bu hedefler ile 2030 yılında dünyada barış, adalet, refah ve sağlığın herkes tarafından yaşandığı, doğayla uyumlu ve ayrımcılığın olmadığı bir yaşam biçimi hayal ediliyor. Fakat her ülkenin her şehrin her bireyin sorunları ve önem sırası farklı. Sorunların iç içe olduğu ve birbirini tetiklediği bir durumda çözümlerin de birlikte ve herkes için oluşturulması önem taşıyor. Bizi bekleyen dünya için herkesin bir talebi ve bunun için bir çözüm önerisi var. Bu farklı taleplerin ayrıştırmayıp birleştiren ve farklılıklar arasında tahakküm oluşturmayan bir şekilde gerçekleşmesi için BM’ye üye tüm ülkelerle oluşturulan ve uygulamada katılımcı olan bu hedefler elimizdeki en iyi seçenek.

4. Türkiye bu hedeflerin gerçekleştirilmesi açısından kilit bir ülke mi? Bizim rolümüz ya da üzerimize düşen nedir?
Türkiye her ülke kadar kilit bir ülke. Sosyal, politik, ekonomik, çevresel göstergeler ile bakıldığında Türkiye’ye benzerlikleri olan ülkeler de bulunuyor. Bu ülkelerin bazıları Türkiye’yi rol model olarak görüyor. Hedefler kapsamında küresel ölçekte baktığımızda bazı ülkelerin yaşadığı tecrübelerden ders almak, aynı hataların yapılmasını engelleyebilir. Türkiye’nin çok önemli bir biyolojik çeşitliliği var. Binlerce yıllık bir tarihi ve kültürel zenginliği var. Ülkeler ve toplumlar arasında bir köprü görevi görüyor. Bu köprü fonksiyonu deprem fay hattından mültecilerin geçiş rotasına, kuş göç yollarından enerji hatlarına kadar uzanan farklı konularda hem avantaj hem dezavantaj oluşturuyor. Türkiye’nin toy kuşunu bilmek, ata tohumlarını bilmek, masallarını bilmek, Çatalhöyük gibi tarihi değerlerini bilmek ve bu bilgiyle geleceğe yönelik sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkı koymak yapabileceğimiz en özgün iş olabilir.  

5. Hedeflerin gerçekleşmesinin önündeki engelleri teknolojik veya ekonomik zorluklar şeklinde tanımlayabilir miyiz yoksa sorun sadece politikalarla mı ilgili? Çözüm için neye odaklanmalıyız?
Her sorunun teknolojik, ekonomik, politik, kültürel birçok nedeni var. Bu nedenlerden oluşan sorun yumağını çözmek için bütüncül bakış açısı büyük önem taşıyor. Bütüncül çözümler için iş birliklerine, toplumsal faydaya, dayanışmaya, yenilikçiliğe ve katılımcılığa ihtiyacımız var. Sanat, bilim, kültür, yerel yaklaşımlar bazen daha kolay ve etkili çözümler oluşturabilir. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin sihri hiç kimseyi geride bırakmayarak ilerlemekte. Çözüm için bütüncüllüğe odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum.

***
Ayrıntılı bilgi için BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri: https://bit.ly/2yW4iCz

Hedeflerden örnekler

Hedef 2: Açlığa son
Gıda ve tarımda sistematik bir değişikliğe gitmezsek 815 milyonu bulan aç insanı beslememiz mümkün değil. 2050’de bu sayıya eklenecek 2 milyarı da aynı tehlike bekliyor. Hedef, 2030’a kadar dünyada aç insan kalmaması ve tarımsal üretim ve küçük ölçekli çiftçilerin gelirlerini iki kat artırmak.

Hedef 3: Sağlıklı bireyler
Her yıl altı milyondan fazla çocuk beş yaşına gelmeden ölüyor. Yoksul çocukların altı yaşını görmeden ölme olasılığı zenginlere göre iki kat fazla. 2030 yılına gelindiğinde beş yaş altı çocuk ölümlerini binde 25’e düşürülmesi amaçlanıyor.

Hedef 15: Karasal Yaşam
70 milyonu yerli halklar olmak üzere dünyada yaklaşık 1 milyar 600 milyon insanın yaşamı ormanlara bağlı. Ormanlar, karada yaşayan hayvan, bitki ve böceklerin yüzde 80’ine de ev sahipliği yapıyor. 15. hedefin amaçlarından biri de 2020’ye kadar biyoçeşitlilik kaybının durdurulması ve tehdit altındaki türlerin yok olmasının önüne geçilmesi.

Yemen’de 17 milyon insan aç

Özgür Gürbüz-BirGün/25 Eylül 2017 

Çevre sorunlarından bahsedildiğinde nüfus artışı çoğu zaman nedenler arasındadır. Ülke ve kent temelinde bakıldığında artan nüfus kaynaklı sorunlar olsa da, küresel ölçekte değerlendirildiğinde, dünya nüfusu şu anda gezegenin kaldıramayacağı bir noktada değil. Böyle giderse elbette bir noktada sorun olacak; o ayrı… Halihazırda yaşadığımız çevre sorunlarının kaynağı ise başka. Kapitalizmin körüklediği hırsımız ve bencilliğimiz yüzünden acı çekiyor ve çektiriyoruz. Mahatma Gandi’nin dediği gibi, “Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar ama herkesin hırsına yetecek kadarını değil”.
Foto: Oxfam
Gandi’nin uyarısının ciddiye alınmadığını gösteren felaket alametleriyle karşı karşıyayız. BM bünyesindeki örgütler tarafından hazırlanan Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu adlı rapor, açlık sorunu yeniden yükselişe geçmiş. Bugün dünyadaki her 100 insandan 11’i açlıkla karşı karşıya. 815 milyon insan. Açlık sorununun yükselişinin ardında iki ana neden var: İklim değişikliği ve çatışmalar/savaşlar.

Aç yaşayan 815 milyon insanın 489 milyonu çatışma bölgelerinde veya bundan etkilenen ülkelerde yaşıyor. Buralardaki sorun doğal olaylar veya kaynak sıkıntısıyla ilgili değil.  Yemen bu soruna işaret eden, savaşın iğrençliğini gösteren en iyi örneklerden biri. Yemen’in Şii güçlerin kontrolüne geçmesini istemeyen Suudi Arabistan destekli sünni koalisyon, 2015 Mart’ından bu yana ülkeyi bombalıyor. ABD, Büyük Britanya ve Fransa da bu koalisyonu cephe gerisinde destekliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Türkiye’nin Suudi Arabistan’ın yanında olduğunu söylemiş, Ankara’nın lojistik destek verebileceğinden bahsetmişti (26 Mart 2015, France 24[1]). İki yıl önce bu politik motivasyonla başlayan savaş sürüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün birkaç ay önce açıkladığı rakamlara göre ölü sayısı 7 bin 600’den fazla. 42 bin de yaralı var.

Yemen’de açlık sorunu bu savaşın başladığı tarihten itibaren yüzde 60 oranında arttı. Ülkedeki 17 milyon insan acil gıda ve insani yardımına ihtiyaç duyuyor. Milyonlarca insanın aç ve hayati tehlike altında yaşamasının gezegenin kaynak sorunuyla hiçbir ilgisi yok. Güç ve iktidar kavgaları, savaşları uzaktan bir film gibi izleyen insanların duyarsızlığı, politikacıların aldığı savaş kararlarını güvenlikleri için atılmış birer adım sanan kandırılmış kitleler. Bugün Yemen’de insanlar açsa sorumlusu bu koalisyona destek verenler. Dört parmaklarını göstererek savaşa destek olanların bugün Yemen’e yardım kampanyaları düzenlemeleri de insanın en acınası haline bir örnek herhalde.

Kitlesel yok oluşun eşiğindeyiz
Sadece insanlar değil tüm türler dünyaya egemen olan bu ‘hırsın’ gazabından nasibini alıyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Profesör Daniel Rothman’a göre gezegendeki canlılar 6. kitlesel yok oluşla karşı karşıya. Nedeni iklim değişikliği.

Dünyada yaşayan türlerin birçoğunun belki de insan türünün de yok oluşunu başlatacak felakette tetiği karbondioksit çekecek. Bundan 66 milyon yıl önce yaşanan son kitlesel yok oluş dinozorların da sonunu getirmişti. Rothman’ın önceki yok oluşları temel alarak yaptığı matematiksel hesaplama, iklim değişikliğine yol açan karbon emisyonlarını durdurmamamız halinde, bu yüzyılın sonunda yaşam treninin raydan çıkacağını söylüyor.

Karbondioksit emisyonlarını azaltamazsak, bugün doğan çocukların bazıları bu yok oluşa tanıklık edebilir. Ne kadar sürer, hangi türler geride kalır bilinmez ama felaket senaryoları ne sandığınız kadar uzak ne de bizden bağımsız. Tercih hepimizin. Yemen’den iklim değişikliğine, dünyanın felaketi mi olacağız yoksa kurtarıcısı mı buna biz karar vereceğiz. Ya hırsımıza teslim olup öldüreceğiz ve öleceğiz ya da paylaşmayı seçerek tüm canlıların yaşamasını sağlayacağız.

[1] http://bit.ly/2xx5jPu