özelleştirme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özelleştirme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Termik santrallara çevreyi kirletme izni Meclis’te

Termik santralları çevre mevzuatından iki yıl daha muaf tutacak yasa teklifi ilgili komisyonlardan geçti, Meclis’te görüşülecek. CHP altı yılı bulacak muafiyetle ilgili araştırma önergesi verdi.  

Özgür Gürbüz-BirGün / 20 Ocak 2019

4 Haziran 2016 tarihinde Elektrik Piyasası Kanunu’nda yapılan değişiklikle EÜAŞ’ın sahip olduğu ve özelleştirilen termik santrallar çevre mevzuatından 3,5 yıl boyunca muaf tutulmuştu. TBMM gündemine alınan 2/1410 sayılı torba yasadaki kanun teklifiyle bu süre iki yıl daha uzatılmak isteniyor. Kanun teklifi kabul edilirse, özelleştirilen ve özelleştirilecek santralların çevreyi kirletme hakları 31 Aralık 2021 tarihine kadar uzatılacak. Santrallar baca gazı arıtma tesisi gibi en temel filtreleri olmadan çalışmaya devam edecek. Çevre mevzuatına uymayan santrallara durdurma, kapatma veya para cezası verilemeyecek.

İlgili komisyonlarda AKP ve MHP milletvekillerince kabul edilen, “Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” adlı torba yasa, 5 Şubat’ta biten Meclis tatilinden sonra TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek. Hava kirliliğini artıracağı ve sağlık sorunlarını büyüteceği düşünülen bu muafiyete Meclis’teki görüşmelerde CHP, İyi Parti ve HDP milletvekilleri muhalefet şerhi verdi.

Komisyonlardaki görüşmelerde değişiklik önergeleri veren ve teklifin geri çekilmesini isteyen CHP milletvekilleri, konuyla ilgili bir Meclis Araştırma Önergesi de hazırladı. Araştırma önergesinde, kanun kapsamında bulunan 13 termik santralın son altı yıllık süreçte çevre ve insan sağlığı yönünden tedbirler alıp almadığı; baca gazı arıtma tesislerini, düzenli kül depolama alanlarını, atıksu arıtma tesislerini yapıp yapmadıkları, baca gazı arıtma tesislerini özelleştirmeden sonra düzenli çalıştırıp çalıştırmadıkları, getirilen muafiyetler nedeniyle ek gelir sağlayıp sağlamadıklarının araştırılması istendi.

CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin
Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin, yapılmak istenenin termik santral sahibi şirketlere, çevreyi istedikleri kadar kirletip, vatandaşı istedikleri kadar zehirleyebilirsiniz, hatta var olan baca gazı arıtma tesislerini dahi bir gerekçeyle çalıştırmayabilirsiniz, bu yolla daha fazla kâr elde edebilirsiniz demek olduğunu söyledi. Girgin, “AKP, iki yıl daha ben gözlerimi kapadım, görmezden geleceğim, vatandaşın hak arama yolunu da tıkadım, gerisi size kalmış, bildiğiniz gibi davranın” dediğini belirtti. Torba yasa içerisindeki madencilikle ilgili maddeleri de eleştiren Girgin, “Sektör, oda ve sendika temsilcilerinin görüşleri alınmadan sarayın mutfağında hazırlanan ve AKP ile MHP oylarıyla komisyondan geçirilen, önümüzdeki günlerde de Meclis Genel Kurulu’na getirilecek yeni Maden Yasası ne sektörü, ne işçiyi ne de oda ve sendikaları memnun etmiştir. Sorun, madenciliğimizi topyekün bilimsel bir anlayışla ele alarak, rödovans usulünü kaldırarak, havza madenciliğine geçerek, siyasi kayırmacılığa son vererek ve ayrı bir maden kanunu çıkarmak ve bir Maden Bakanlığı kurarak dünya ölçeğinde bir madencilik anlayışı getirilerek çözülmelidir” dedi.

***
Ne olmuştu?
Başta kömürle çalışanlar olmak üzere, termik santrallara diledikleri gibi kirletme hakkı tanıyan bu değişiklik kamuoyunun gündemine ilk kez 2013 yılında, “geçici 8. madde” adıyla geldi. Özelleştirmeleri cazip kılmak için çevre üzerinden taviz veriliyor diye değerlendirilen değişikliği CHP Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi de önerilen değişikliği, Anayasa’nın 2, 5, ve 56. maddelerine aykırı olduğu gerekçesi ile 2014 yılında iptal etti. 2016 yılında ise AKP, hemen hemen aynı kapsamda bir değişikliği Elektrik Piyasası Kanunu’nda değişiklik yaparak hayata geçirdi ve termik santrallar 2019 yılı sonuna kadar çevre mevzuatından muaf tutuldu. Geçen 2,5 yıllık süre içerisinde birçok santralda gerekli yatırımların yapılmadığı hatta mevcut arıtma sistemlerinin bile çalıştırılmadığı gözlendi. 5 Şubat’tan sonra TBMM gündemine gelecek 2/1410 sayılı Torba Yasa teklifi kabul edilirse 13 termik santral 2022 yılına kadar çevre mevzuatından muaf tutulacak.

Anayasa Mahkemesi ne demişti?
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı uzun süreli olarak vazgeçilecek haklardan değildir. İnsanın, toplumun ve çevrenin varlık, sağlık ve güvenliği ile bu konuda Anayasa’nın devlete yüklediği görev göz önünde bulundurulduğunda, dava konusu kural­la belirtilen süre zarfında EÜAŞ’a bağlı santraller ile özelleştirilen santrallerin elektrik üretim faaliyetlerinde çevre mevzuatına tabi olmaması kabul edilemez.

Poşeti görüyor termik santralları görmüyor

Çevreyi korumak için naylon poşetleri paralı yapan hükümet, özelleştirilen termik santralların filtre ve baca gazı arıtma tesisi olmadan 2 yıl daha çalıştırılması için yasa teklifi hazırladı.

Özgür Gürbüz-BirGün/10 Ocak 2019

Termik santralların satışını kolaylaştırmak için özelleştirilen santrallara verilen çevreyi kirletme hakkı, iki yıl daha uzatılıyor. 4 Haziran 2016 tarihinde Elektrik Piyasası Kanunu’nda yapılan değişiklikle özelleştirilen santralların çevre mevzuatına uyumu için 3,5 yıl süre verilmiş, bu santrallar her türlü ceza ve yaptırımdan muaf tutulmuştu. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerince hazırlanan kanun teklifi Meclis’te kabul edilirse, mevcut 10 santral ve özelleştirilecek yeni santrallar iki yıl daha aynı şekilde çevreyi kirletebilecek.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülecek, “Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” kabul edilirse sadece daha önce özelleştirilen santrallar değil yeni özelleştirilecek santrallar da 31 Aralık 2021 tarihine kadar bu muafiyetten yararlanacak. Özelleştirilmiş santralların 2019 Haziran ayına kadar arıtma tesisleri için yapım sözleşmesi imzalaması yetecek.

Filtresi olan bile çalıştırmıyor
2016 yılında getirilen muafiyet nedeniyle şirketler, halihazırda sahip oldukları filtre ve baca gazı kükürt arıtma tesislerini (desülfürizasyon) bile çalıştırmaktan kaçınıyor. Bursa Tabip Odası, Çevre Bakanlığı’na santrallarla ilgili sorunu iletmiş, kendilerine gelen resmi yazıda, “Özelleştirme koşulları arasında 2020 yılına kadar bunların kirliliği ile ilgili herhangi bir izleme, denetleme ve cezayı süreç uygulanmayacak” yanıtı verilmişti. Yasa değişikliği nedeniyle halk sağlığını ve çevreyi tehdit eden gaz ve katı partiküller hiçbir önlem alınmadan doğaya bırakılıyor. Üç yıllığına çıkarılan ve şimdi 2 yıl daha uzatılmak istenen muafiyetin, kömürle çalışan eski termik santralları alan şirketleri, çevre cezalarından ve yükümlülüklerinden kurtararak ek gelir sağlamak amacıyla yapıldığı düşünülüyor.

Şirketler sürenin uzatılacağını biliyordu
TMMOB Makine Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu üyesi Orhan Aytaç tarafından hazırlanan, “Kömür Yakıtlı Termik Santrallerin Baca Gazındaki Kirleticiler, İzin Verilen Salım Sınır Değerleri, Ülkemizdeki Santrallerdeki Baca Gazı Arıtma Tesislerinin Güncel Durumu” adlı makale Türkiye’deki durumu gözler önüne seriyor. 2013 ila 2015 yılları arasında özelleştirilen santrallara tanınan uyum sürecinin yılsonunda biteceği bilinmesine rağmen firmaların gereken adımları atmadığı görülüyor. Özelleştirilen 10 kömür santralının yarısında baca gazı arıtma tesisi yok, olanların çoğunun da iyileştirilmesi gerekiyor. Aralarında Afşin Elbistan A, Tunçbilek, Soma, Seyitömer, Çatalağzı ve Çan termik santralının da bulunduğu birçok santralda baca gazı arıtma tesisi yok.

Emisyon sınır değerleri aşılacak
Özelleştirilen santralların hiçbiri, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nce belirlenen ve 8 Haziran 2019 tarihinden itibaren geçerli olacak yeni emisyon sınır değerlerini tutturacak arıtma tesisine sahip değil. Normal şartlarda santralların altı ay sonra çalıştırılmaması gerek. Yasa değişikliği gerçekleşirse santrallar bu yönetmelikten de muaf tutulacak. Şirketlerin yeni sınır değerleri bilmesine rağmen gerekli hazırlığı yapmamaları, muafiyet getiren yasa değişikliğinden haberdar oldukları izlenimini doğuruyor.

Arz fazlası var
Yeni yasa tasarısında santrallara iki yıl ek süre verilmek istenmesinin nedeni ise söz konusu tesislerin uzun yapım süresi ve yapım sırasında elektrik üretiminin aksaması nedeniyle arz güvenliğinin tehlikeye gireceği şeklinde açıklanıyor. Türkiye’nin elektrik tüketiminde en yüksek talebin 47 bin MW civarında olduğu, kurulu gücün ise yaklaşık 90 bin megavatla talebin neredeyse iki katına yaklaştığı gerçeği ise bu gerekçeye gölge düşürüyor.

***
Anayasa Mahkemesi Karşı Çıkmıştı
Termik santrallara çevreyi kirletme özgürlüğü tanıyan değişiklik ilk kez 6446 sayılı ve 14 Mart 2013 tarihli Elektrik Piyasası Kanunun Geçici 8. maddesiyle gündeme gelmişti. Geçici 8. madde, kamu tarafından işletilen, özelleştirilmiş ve özelleştirilecek santrallara, çevre mevzuatına uyumuna yönelik yatırımlarını gerçekleştirmesi ve çevre mevzuatı açısından gerekli izinlerini tamamlanması amacıyla 31 Aralık 2018 tarihine kadar süre veriyordu. Bu sürenin üç yıl uzatılması konusunda da Bakanlar Kurulu’nu yetkili kılıyordu. CHP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi, 22 Mayıs 2014 tarihli kararıyla geçici 8. maddeyi iptal etti. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının yürürlüğe girmesinden yaklaşık altı ay sonra, 4 Haziran 2016 tarihinde kabul edilen Elektrik Piyasası Kanunu İle Başka Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile geçici 8. madde değiştirilerek yeniden hayata geçirildi ve söz konusu santrallara 31 Aralık 2019 tarihine kadar muafiyet tanındı.

Elektrik ve doğalgaza her ay zam

Özgür Gürbüz-BirGün/3 Eylül 2018

Elektrik fiyatlarına 1 Ağustos’ta yapılan zammın üzerinden bir ay geçtikten sonra bir zam daha geldi. Konutlarda elektrik fiyatları bu ay da yüzde 9 oranında artırılırken, son zamdan sanayici de yüzde 14’lük artışla payını aldı. Doğalgaz zammı da bir önceki ay olduğu gibi yüzde 9 oldu. Elektrik Mühendisleri Odası, “Türk tipi başkanlık sistemiyle” üç ayda bir yapılan gözden geçirme yerine her ay zam düzenine geçildiğine dikkat çekiyor. Anlaşılan padişah sevgisi gıda ve ulaşımdan sonra bir başka önemli ihtiyacı, enerjiyi de erişilmesi zor bir kaynak yapacak.

İşin şakaya gelir yanı yok. Son bir yılda evimizdeki elektrik faturası yüzde 33, sanayi, ticarethane ve tarımsal sulamada ise yüzde 44 zamlandı. Bizler faturaları nasıl ödeyeceğiz diye düşünürken, üretici de enerji maliyetini nasıl karşılayacağını düşünüyor. Doğalgaza bir ay içinde yapılan iki zammı da hesaba kattığımızda, gıdadan giyim ve hizmete her alanda yeni zamların geleceği ortada. Mutfaktaki ateş daha da körüklenecek, herhalde en kötüsü de bu.

Bu zamların arkasındaki nedenlerden biri Türk Lirası’ndaki feci değer kaybı. Türkiye doğalgazı yurt dışından alıyor ve dolarla ödeme yapıyor. Doların artışı işi zorlaştırdı. Zaten yıllardır doğalgazda destekle (sübvansiyon) ayakta duruyorduk, hükümet elektrik üreten santrallara verilen doğalgazda desteğin büyük bir kısmını geri çekti ya da ekonomik kriz yüzünden artık bu yükü taşıyamaz hale geldi. Sanayiciye verilen doğalgazda ise destek şimdilik sürüyor.

İşin seçimleri ilgilendiren bir kısmı da var. Makine Mühendisleri Odası’nın “Elektrik ve Doğal Gaz Fiyatlarına Yapılan Son Zamların Analizi” raporu, Anayasa halk oylamasıyla başlayan ve 24 Haziran seçimiyle biten süre boyunca halkın tepkisini çekmemek için doğalgaz zamlarının nasıl ertelendiğini tek tek açıklıyor. Seçimler bitti, saraylarda oturma garantiye alındı, zamlar da serbest bırakıldı.

Elektrik tarafında yönetim krizinden de bahsetmek mümkün. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yıllardır ithal doğalgazdan kaçmak için her dereye HES, her ovaya termik santral kurmaya çalışıyor. Bu çabanın bir ölçüde başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Doğalgazın Türkiye elektrik üretimindeki payı 2017’de yüzde 37’e geriledi. Ancak, bir ara yüzde 50’ye yaklaşmış bu oranın azalması AKP’nin iddia ettiği gibi enerjide dışa bağımlılığı azaltmadı. Tasarruf ve enerji verimliliğine büyümeyi etkiler korkusuyla öcü muamelesi yapıldı. Doğalgaz gitti ithal kömür geldi. Enerjide dışa bağımlılık konusunda ithal petrole hiç dokunulmadı. Tersine köprü, havalimanı ve yollarla petrol tüketimi teşvik edildi. Böylece dışa bağımlılık yüzde 75’leri bile görerek rekor kırdı. İthalat yükseldi, dolardaki artış da üzerine tuz biber oldu. Yenilenebilir enerjiden kömüre, petrolden doğalgaza sonuçta tüm alım garantileri, ticaret dolar üzerinden yapılıyor. Tercihler, kilovatsaati 3-4 dolar sente elektrik üreten rüzgar, güneş yerine, 6 sentten elektrik satan kömür olunca fatura daha da kabarıyor. İptal edilmezse nükleer santrala verilen alım garantisinin 12,35 dolar sent olduğunu hatırlatalım. Elektrik zammını asıl o zaman göreceğiz.

Son durum şu. 2018’in ilk sekiz ayında ithal kömür santralları elektrik üretiminin yüzde 20’sini karşıladı, doğalgazla beraber elektriğin yarısı ithal kaynaklardan üretildi. 18 yıl önce Türkiye’de ithal kömürle çalışan bir santral olmadığını hatırlatalım.

Özelleştirme kısmını da atlamayalım. Bugün fon ve vergiler hariç 100 TL’yi bulan bir faturanın 30 TL’si iletim, dağıtım, kayıp ve kaçak bedellerine gidiyor. Dağıtım bölgelerini alan şirketlerin kayıp ve kaçak oranlarını düşürmek için yatırım yapacakları söylenmişti. Türkiye’de kayıp-kaçak oranı Dünya Bankası’nın son verilerine göre yüzde 15. Dünya ortalaması ise yüzde 8. Yedi yıldır bir ilerleme olmadı çünkü bu firmalar ihaleleri almak için dolar üzerinden borçlandılar. 45 milyar doları aşan borçları olduğu söyleniyor. Bırakın yatırım yapmayı, bedellerini bize ödeterek yardım alıyorlar.

Bir başka yazıda devam etmek üzere soralım. Bu özelleştirmeler yapılmasa ve devlet dağıtım şirketlerini elinde tutsaydı, tarihinin en kötü ekonomik krizlerinden birini yaşayan Türkiye’de, kâr derdi olmayacağı için vatandaşa şu son zammı yapmadan elektrik satamaz mıydı?

Özelleştirmelere çevre darbesi

Özgür Gürbüz-BirGün/25 Mayıs 2014

Bu hafta size iyi bir haberim var. Anayasa Mahkemesi’ne CHP’nin açtığı dava sonucunda Elektrik Piyasası Kanunu'nun geçici 8. maddesi iptal edildi. Geçici 8. madde, kamunun elindeki termik santrallerin çevre mevzuatına uymaları için sahiplerine 2019 yılına kadar ek süre tanıyordu. Bakanlar Kurulu onay verirse üç yıllık ek süre de verilebiliyordu. Kamunun elindeki bu santrallerin özelleştirilmesi halinde yeni sahipler de bu ‘gizli’ teşvikten yararlanabiliyordu. Asıl amaç da buydu. Kamu elindeki termik santralleri kolayca satabilmek için, alıcıları çevre cezalarından muaf tutuyordu. Filtre yok, kontrol yok. Olan doğaya ve canlılara olacak ama bizim memlekette şirketin karının yanında hayatın ne kıymeti var ki? Tarihe geçecek bir teşvik, bir anlamda şirketlere öldürme izni veriyorsunuz. Bu maddenin getireceği sakıncaları yanlış anımsamıyorsam ilk BirGün, yine bu köşede duyurmuştu. 3 Şubat 2013’teki yazının başlığı ‘Bir termik alana bir orman bedava’ idi.

O günden bu yana özelleştirmeler hız kazandı. Hamitabat, Kemerköy, Yeniköy, Çatalağzı (B) ve Seyitömer ihalelerle yeni sahiplerine devredildi. Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra işler karıştı. Örneğin, Çatalağzı-B’de baca gazı arıtma tesisi yok. Santrali alan şirket bakalım şimdi ne yapacak? İşler karıştı çünkü ihaleye giren şirketler en azından 2019’a kadar böyle bir yatırımı öngörmüyordu. Türkiye’deki termik santrallerin çoğunda ne kül tutucu elektromanyetik filtre var, ne de kükürdü tutup asit yağmurlarının oluşmasını engelleyecek baca gazı arıtma tesisleri. Bu tesisler santrallere ek maliyet getiriyor. Ucuz kömürün sırrı da burada. Tüm dünyada kömüre verilen teşviklerin bedeli 400 milyar doları geçiyor.

Kömür cenneti Türkiye’de tarladaki ürünü yakmak, insanların sağlığını tehdit etmek, solunum yolu hastalıklarına, kansere mahkum etmek serbest. Bu ülke uzayda olduğu için küresel iklim değişikliğinin bir numaralı yakıtı kömürü yakmanın da bir cezası, vergisi yok. Göz göre göre çevrenin, insan hayatının üzerinden rant elde ediliyor. Sonra bakıp kalıyorsunuz, Soma Holding gibi şirketler bu kadar kısa sürede köşeyi nasıl dönmüş diye. Ucuz kömürün hikayesi sadece madenlerle sınırlı değil. Yeraltında işçiler, yerüstünde doğa ve yaşam sömürüsü kömürü ‘ucuza’ getiriyor. Çünkü bizim buralarda hayat sudan ucuz.

YAZIN BİR KENARA
Soma’daki iş cinayetinden sonra size dünyanın en büyük endüstriyel kazalarına imza atmış, binlerce insanın hayatına mal olmuş nükleer enerjiyi çözüm diye yutturmak isteyenleri.

Adını “Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği” koyup, İstanbul’da 30-31 Mayıs tarihlerinde ‘Nükleer Santraller Zirvesi’ düzenleyen, bir yıl sonra da ‘Uluslararası Temiz Kömür Forumu’ düzenleyecek sözde çevrecileri.

1 gram uranyum 2,5 ton kömüre eşdeğer enerji üretir diyerek, o 1 gramın Fukuşima’da şimdiden 28 milyon metreküpü bulan radyoaktif toprağa neden olduğunu söylemeyenleri.

Nükleer santral yapımı için Fransa, Japonya ve Rusya ile anlaşma yapan Türkiye’de, “Nükleer santral yapmamızı dış güçler istemiyor” diye sağa sola demeç veren nükleer fizikçileri.

Soma’da siyasi sorumluluğu üstüme alıyorum deyip hâlâ istifa etmeyenleri, “Bunun yapısında, fıtratında bunlar var” diyenleri yazın bir kenara.

Yatağan’da liberal Sinop’ta devletçi

Özgür Gürbüz-BirGün/20 Nisan 2014

Kemerköy ve Yeniköy termik santralleri iki gün önce özelleştirildi. IC İçtaş adlı şirket 2 milyar 671 milyon dolar vererek bu iki santrali Elektrik Üretim A.Ş.’den (EÜAŞ) satın aldı. Ankara’da iki santralin ihalesi yapılırken, 2013 Haziran ayında özelleştirilen Seyitömer termik santralinde işten çıkarmalar başladı. 109 işçi işsiz kaldı. Kemerköy, Yeniköy ve Yatağan işçileri de 10 Nisan’dan beri Ankara’da. Birçoğu Kütahya’da olduğu gibi işlerini kaybetmekten korkuyor.

Sırada Afşin-Elbistan ve Yatağan’ın da aralarında bulunduğu 13 termik santral daha var. Sadece kömür ve doğalgaz santralleri değil, EÜAŞ’ın elinde bulunan HES’lerin 28 tanesi de satışta. EÜAŞ son özelleştirmelerden önce, 2013 yılında, 80 milyar kilovatsaat elektrik üretmiş. Türkiye elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 30’u. Özelleştirmeler tamamlanırsa devletin elektrik üretimindeki payı yüzde 20’nin altına düşecek. Peki, yaratılan gerçekten bir serbest piyasa mı? Değil.

Özelleştirmenin kendisi kadar, yaratılmak istenen serbest piyasanın ne kadar serbest olduğu da tartışılır. Termik santraller kolay satılsın diye Elektrik Piyasası Kanunu’na konan geçici maddeyi unuttunuz mu? Bu maddeyle termik santrallere en temel çevre yükümlülüklerini yerine getirmeleri için 2019’a kadar ek süre verilmişti. Düpedüz teşvik. Serbest piyasada çevreyi kirletmeme, teknoloji geliştirme gibi bir neden olmadan, bir kaynak lehine teşvik olur mu? Aynı teşvik nükleer santraller için de geçerli. Devlet, Mersin ve Sinop’taki santrallerde üretilecek elektriğin büyük bir bölümü için satın alma garantisi verdi. Akkuyu’da bu süre 15, Sinop’ta 20 yıl. Dahası var… Enerji Bakanı Taner Yıldız, Sinop’taki nükleer santralde EÜAŞ’ın yüzde 35 payı olacağını söylüyor. Elektrik üretiminde termik santralleri satarak payını azaltan devlet, nükleere girerek payını arttırıyor. Devlet elektrik üretiminden çekiliyor diye işsiz bıraktığınız işçilere bu durumu açıklamak zorundasınız. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Nükleere alım garantisinin serbest piyasaya aykırı olduğunu sadece ben söylemiyorum. İngiltere de aynı bizimkine benzer bir model denedi. Avrupa Birliği bu alım garantisinin adaletsiz olduğunu belirterek geniş kapsamlı bir resmi soruşturma başlattı. Projenin AB’den onay almaması kimseyi şaşırtmayacak.

Özelleştirmeyi tümden reddeden sol/sosyalist gruplar için bu anlattıklarımız detay olabilir. Kontrollü serbest piyasa tezini savunan sosyal demokrat ve yeşiller için de bence durup düşünme zamanı geldi. Önce şu soruya yanıt bulmak zorundayız. Su, gıda ve enerji gibi bugünkü toplumun temel ihtiyaçlarını, giderek güçlenen ve devletleri kontrol eder hale gelen şirketlerin tekeline bırakmak ne kadar doğru? Günümüzdeki uygulamalar, özel sektör tekelinin devlet tekelinden daha iyi olduğunu göstermiyor. Bizi ilgilendiren güncel bir örnek vereyim. Almanya’nın nükleerden vazgeçip, kömür ve doğalgaz kullanımını azaltarak, elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payını 2050’de yüzde 80’e çıkaracağını açıklaması RWE, E.ON, EnBW ve Vattenfall gibi dört dev elektrik üreticisini çileden çıkarttı. Kârları düşen şirketler Almanya’yı kararından vazgeçirmek için her yolu deniyor. Termik ve nükleer santrallerinden eskisi gibi kâr edemediğini söyleyen E.ON Yönetim Kurulu Başkanı Johannes Teyssen, Ağustos 2013’te santralleri kapatıp Türkiye’ye taşıyacaklarını söyleyerek adeta Alman hükümetine gözdağı vermişti. E.ON’un 2012 sonunda Enerjisa’ya yüzde 50 hisseyle ortak olması rastlantı değil.

Serbest piyasaya evet diyenler bile şu soruları sormalı: “İstediğiniz dev şirketlerin kontrolünde bir serbest piyasa mı? Başka bir yol yok mu?” Evet, var. Enerji üretiminin devlet veya dev şirketlerin tekelinde olmadığı, bireylerin, kooperatiflerin küçük santrallere sahip olduğu bir başka yol mümkün. İnanmadınız değil mi? 2012 başındaki rakamlara göre, Almanya’da yenilenebilir enerji kaynaklarının yarısının sahibinin bireyler olduğunu söylesem inanır mısınız? Bunların hatırı sayılır bir kısmının tarlasına rüzgar türbini diken çiftçiler olduğunu eklesem…

Bir termik alana bir orman bedava

Özgür Gürbüz-BirGün/3 Şubat 2013

Geçici her şey beni korkutur. Bir işe başlarsınız, size en düşük olanından bir “geçici” maaş verirler; daha sonra o para kalıcı maaşa dönüşür. Geçici işleriniz olur, tam alışıp hayatınızı yola koyacak gibi olursunuz; kovulursunuz. Diş hekiminin yaptığı geçici dolgu, bilin ki o koltuğa 3-4 hafta sonra tekrar oturmak demektir. Bir de geçici yasa maddeleri var. Onları da hiç sevmem. Genelde yangından mal kaçırmaya yarar.
 
Yatağan Termik Santrali Foto: O. Gurbuz
Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı şu sıralarda TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülüyor. Komisyonun adını söylemek görüşmeden zor olsa gerek. İlk iki madde geçti bile. Tasarı, genel hatlarıyla elektrik piyasasında özel sektörün payını artıracak düzenlemeler içeriyor. Ayrıca çevre katliamına davetiye çıkaran geçici bir maddesi var. Geçici Madde 8. Bir kenera not alın, ileride bu maddenin adını sıkça duyacaksınız.
 
Bugün Türkiye'de elektrik üretme kapasitesinin yüzde 40'ından fazlası bir kamu kuruluşu olan Elektrik Üretim A.Ş.'nin (EÜAŞ) elinde. EÜAŞ'ın 27 hidroelektrik ve 18 termik santrali özeleştirme kapsamına alınmıştı. Seyitömer Termik Santrali geçtiğimiz günlerde özelleştirildi, diğerleri de sırada. Hükümet yıllardır bu santralleri satmaya çalışıyor ancak satmakta zorlanıyor. Termik santrallerin çoğu eski. Aralarında Yatağan, Afşin-Elbistan gibi çevre karnesi kırıklarla dolu santraller de var. Böyle olunca alıcı bulmak ya da iyi paraya satmak zorlaşıyor. “Geçici Madde 8” bu sorunu çözebilir. Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı bu haliyle Meclis'ten geçerse, EÜAŞ'a bağlı santrallere, bunların özelleştirilmesi halinde ise onu alacak özel şirketlere 2019 yılına kadar çevresel yükümlülükler konusunda muafiyet getiriliyor. Sürenin uzatılması da Bakanlar Kurulu'nun elinde olacak. Geçici maddede, “çevre mevzuatına uyumuna yönelik yatırımların gerçekleştirilmesi ve çevre mevzuatı açısından gerekli izinlerin tamamlanması amacıyla 31 Aralık 2018’e kadar süre tanınır” deniyor. Devamı da var. Bu santraller, ister kamuda kalsın ister özelleştirilsin, çevre mevzuatına uymadıkları takdirde idari para cezası almayacak, elektrik üretim faaliyetleri durdurulamayacak.
 
ASİT YAĞMURLARI GELİYOR
Kömürle çalışan termik santrallerden çıkan kükürt dioksit ve azot oksitler asit yağmurlarına neden olur. Bölgedeki bitki örtüsünü, tarım ürünlerini olumsuz etkiler. Bu yasa geçerse söz konusu işletmeler asit yağmurlarına neden olan kükürt dioksiti tutan baca gazı arıtma (desülfürizasyon) tesisini kurmayabilecekler. Varsa da çalıştırmayabilirler. Ceza yok, kızan yok.
 
Termik santraller havayı, suyu ve toprağı kirletir. Dolayısıyla kirlilik besin zincirine yani gıdalara kadar yayılabilir. Kül dağları kontrol edilmeye çalışılsa bile sorundur. Rüzgarda uçuşur, kilometrelerce toprak küllerle kaplanır. Termik santral atıkları bölgedeki yeraltı ve özellikle yerüstü sularının asitlenmesine, kimyasal açıdan kirlenmesine neden olabilir. Bu da insan sağlığını uzun erimde olumsuz yönde etkiler . Bu yasa geçerse suları kirletmek altı yıl boyunca serbest. İklimi değiştirmenin cezası yok.
 
TEŞVİKİN DANİSKASI
Geçici Madde 8, Meclis'te kabul edilirse Yatağan'da olduğu gibi havayı solunamaz hale getirmek, insanları astım hastası yapmak, akciğer kanseriyle tanıştırmak devlet eliyle desteklenmiş olacak. Kömürcülere sorsanız hiç teşvik almadıklarını, rüzgar, güneş ve jeotermal gibi temiz enerji kaynaklarının ise hep teşvik beklediğini söylerler. Bundan daha büyük teşvik mi olur? Sırf özelleştirmeler gerçekleşsin, işletmeler kısa sürede kâr etsin diye canımızı, doğamızı size feda ediyoruz. Bu teşvik değil, teşvikin daniskasıdır.
 
Enerji Bakanı Taner Yıldız, termik özelleştirmelerinde çevre yatırımı için yatırımcıya süre verilmesi gerekir, kömüre çevreyi kirleten bir enerji kaynağı olarak bakılmamalı diyor ve ekliyor: “Tabii ki çevreyle beraber yapacağımız yatırımlar olacak. Ama yeni başlayan yatırımcının çevre şartlarına uyması için de bir zaman var. Onu da vermiş olacağız”. Anlamak mümkün değil. Güneşe, rüzgara yatırım yapan, santralin çalışmaya başladığı ilk günden itibaren çevreye verdiği zararı en aza indirmiş oluyor çünkü bu santraller zaten bu özellikleriyle tasarlanıyor. Bu yüzden diğerlerine göre daha maliyetli de olabiliyorlar. Temiz enerjiye yatırım yapan bunu ilk günden yapıyor da kömüre yatırım yapan neden yapamıyor? Bu mu serbest piyasa, bu mu ucuz dediğiniz, teşviksiz olduğunu iddia ettiğiniz kömür?
 
Yatırımcının zamana ihtiyacı var kısmı da hiç inandırıcı değil. Yatağan Termik Santrali'nin ilk ünitesi 1982 yılında devreye girdi. Kül barajı 10 yıl sonra 1992'de bitirilebildi. Santral, kükürt tutucu baca gazı arıtma tesisine 2007 yılında kavuştu. Yatağan 25 yıl inim inim inledi. Zeytinlikler, tarlalar zarar gördü. 30 yıldır çalışan santrallere hâlâ hangi zamanı tanımaktan bahsediyorsunuz? Yatırımcıyı bilmem ama insanların ve doğanın sabrı kalmadı. Termik santralleri satacağım diye, santral alana “bonus” niyetine yanında “doğa” verilir mi? Böyle promosyon mu olur?