Yeni yılda yaşamı savunmak için birlik olma zamanı

Özgür Gürbüz-BirGün/30 Aralık 2016

Bir takvim yılını daha geride bıraktık. Yeşilin dostlarının ısrarla hatırlattığı gibi, “doğada pazartesi yoktur.” Dolayısıyla doğada hafta, ay veya yıl da yok. Yaşam, müdahale edilmedikçe kendi takviminin yapraklarını birer birer koparıp, sonsuzluğa bırakır. O takvime müdahale eden de genelde insan olur. 2016’ın son yazısında, canlıların yaşama hakkını tehdit eden neler yapılmış, bu yapılanlara karşı nasıl direnilmiş hatırlamakta fayda var. Hatırlarsak, 2017’de takvimin yapraklarına uzanan elleri durdurmak için yeni mücadele yöntem ve araçları bulmamız da kolaylaşır.

2016’ya hava kirliliği haberleriyle başlamıştık. Kış aylarında hem sokakta hem de medyada hava
kirliliğini konuşmaya devam ettik. 81 ilin 80’inin havasının Dünya Sağlık Örgütü’nün kıstaslarına göre kirli olduğunu ve Türkiye’de her yıl 32 bin kişinin bu soruna bağlı nedenlerle öldüğünü öğrendik. Ulaşım, çarpık kentleşme ve kömür kaynaklı bu sorun giderek daha tehlikeli bir hal alıyor. Enerjide kömürü, ulaşımda otomobilleri ve yerleşimde büyük kentleri tercih eden yöneticiler yüzünden önümüzdeki yıllarda hava kirliliği sorunu daha da büyüyecek. Bu sorunu çözmek için hava kirliliğiyle ilgili ölçümlerin doğru yerlerde, doğru parametrelerle ve yeterli sıklıkta yapılmasını, dünya standartlarının Türkiye’de de kabul edilmesini ve şeffaf bir şekilde paylaşılmasını talep etmeliyiz. Dünyada dizel araçlara getirilen kısıtlamalara, tek-çift plaka uygulamalarına da dikkat. Türkiye’de sektörü koruma adına bu tedbirler hiç konuşulmuyor, konuşulması için kitlelere ulaşan kampanyalar şart.

2016’da yerelde yaşam hakkını koruma mücadeleleri de sürdü. Mevcut otoriter rejimin baskısına rağmen insanlar yaşam alanlarını maden, enerji santralı, havalimanı ve yol gibi sadece rantı öne çıkaran projelere karşı savunmaya devam ediyor. Artvin’deki maden projesine karşı mücadele OHAL koşullarında sürüyor. Artvin’de hukuk da büyük darbe aldı. 2014’te alınan, madenin işletilmeyeceği yönündeki karar 2016’da hiç oldu. Artvin’in büyük çoğunluğunun madene karşı çıkması, geçmiş hukuki kararlar hiçe sayılarak, fiili direniş çevrecilerin önüne konulan tek seçenek oldu. Sokağa çıkan çevrecileri olay çıkarmakla suçlayanlar demokratik hakları gasp ederek yaşam savunucularına başka seçenek bırakmadı. Artvin, bundan sonraki yıllarda çevre direnişlerinin ne gibi hukuksuzluklar ve baskılarla karşı karşıya kalacağını gösteren yeni bir dönüm noktası oldu. Artvin’de gördüklerimiz Akkuyu Nükleer Santral projesinin ÇED raporuna yapılan itirazda, Bartın’da tekrar alevlenen termik santral karşıtı mücadelede ve benzerlerinde gördüklerimizden farklı değil. Türkiye’de çevre mücadelesinin aslında ne kadar güçlü olduğu Artvin ve Amasra’daki yerel hareketlerde görülüyor. Tek yapılması gereken, tüm bu mücadele gündemlerini bir yerde toplamak ve en azından belli bir süre boyunca herkesin o konuya odaklanması. O zaman başarılı olma şansımız var. Termik, nükleer, HES ya da maden, dert aslında yaşama sahip çıkmak.

İstanbul’un kalan son yeşil alanlarını ve müştereklerimizi tehdit eden rant temelli saldırılar 2016’da da devam etti. Cihangir’deki Roma Parkı, Yedikule Bostanları, Belgrad, Validebağ ve Parkorman’ı talan projeleri… Sadece İstanbul değil elbette. Her kentte, kentleşen her yerde bu sorun var. Görülen o ki, müştereklerin korunması için o parkın, bahçenin etrafındakilerin birleşmesinin ötesinde, tüm kentteki müşterek alanları korumak için bir çatı altında birleşmek gerek. Kuzey Ormanları Savunması, İstanbul Kent Savunması bu çatılara örnek gösterilebilir. Bir kurumun konudan konuya geçerek mücadele etmesi yerine, farklı kurumların bir meseleye sahip çıkmaya çalışan çatılar altında birleşmesi 2017’de işleri kolaylaştırabilir.

2016’nın tüm çevre sorunlarını bir makaleye sığdırmak mümkün değil ama yukarıdaki örneklerden de görüldüğü üzere 2017’de mücadele örgütlü ve birlikte olmak zorunda. Tecavüz yasasında olduğu gibi, muhalif grupların doğru zamanda bir konuya odaklanması şu içinde bulunduğumuz durumda bile kötü gidişatı durdurabiliyor. Çevre konularında da bunu yapabiliriz. Kurumların farklı konularda uzmanlaşması devam etmeli, bilgi birikimi için bu olmazsa olmaz ancak bu uzmanlıkların eyleme döküldüğü yer konuyla ilgili tüm kurumların oluşturduğu ortak platformlar olmalı. Güçlü bir medya ve sosyal medya desteğiyle talan peşinde koşanlara geri adım attırılabilir.

Çok elden çıkan tek bir sesin dünyayı değiştirebileceğini hiç unutmayın.

Hiç yorum yok: