Doğalgaza bağımlılık azalmayacak, artacak.

Özgür Gürbüz - Yorum - Referans / 28 Ocak 2006

Son günlerde doğalgaz krizleriyle ortaya çıkan tablo, tüm açıklığıyla Türkiye'nin enerji politikalarının tıkandığını ortaya koyuyor. Ulusal politika eksikliği, strateji yoksunluğu ve vizyonsuzluk Türkiye'yi bu günlere getirdi. Bazen bu tip sert dönemeçler şirketleri ya da ülkeleri rotalarına sokar bazen de tamamen raydan çıkarır. O yüzden şimdi atacağımız adımlar oldukça önemli.

Türkiye bir önceki hükümet döneminde yaptığı "al ya da öde" anlaşmaları yüzünden doğalgaza boğulmuş durumda. Talepten fazla olan bu gazın kullanılması için önce çevrim santralleri denilen doğalgazı elektrik enerjisine çeviren santraller kuruldu. Bu santrallerin avantajı, diğer termik santrallere oranla daha çabuk devreye sokulabilmesi ve doğalgaz ucuz alındığı takdirde daha ucuza elektrik üretebilmesiydi. Ama ipin ucu kaçırıldı. 1999'da neredeyse başa baş olan hidrolik, kömür ve doğalgaz santrallerinden üretilen elektrik miktarı 5 yıl içerisinde doğalgaz lehine bozuldu. Bugün üretilen elektriğin yarısına yakını doğalgaz santrallerinden geliyor. Bu çarpıklığın bir ucu Yüce Divan'a kadar uzanırken diğer ucu da şu rakamların altında yatıyor. BOTAŞ 2006 yılı için yaptığı talep tahmininde Yunanistan'a yapılması planlanan 21 milyon metreküplük ihracatla birlikte 29 milyar 526 milyon metreküp doğalgaza gereksinim olduğunu söylüyor. Kontrata bağlı arz ise aynı yıl için 35 milyar 766 milyon metreküp. Bu arz fazlası, 2010 yılında 10 milyar metreküpe çıkıyor. Bu yüzden BOTAŞ yetkilileri, her yıl anlaşmaları revize ederek kullanamayacağımız gaz için para ödememeye çalışıyor. Bir yandan da gerek çevrim santralleri gerek doğalgaz kullanımının yaygınlaştırılmasıyla arz miktarı karşılanmaya çalışılıyor.
Burada doğalgazın özellikle büyük kentlerdeki konutlarda ve sanayide diğer alternatiflere göre ucuza mal olmasının da etkisi var. Nedeni ne olursa olsun asıl doğalgaz bağımlılığı da burada başlıyor. Yeni doğalgaz santrali kurulmasa bile 2020'de gerçekleşecek elektrik harici tüketimin 46 milyar metreküpleri bulması bekleniyor. Günü kurtarmaya çalışıyoruz ama yarın doğalgaza daha da bağımlı hale geliyoruz.

Peki, seçeneklerimiz neler? Doğalgaz, Türkiye gibi yüksek fiyatlara almadığınız takdirde ucuz bir kaynak. Ancak, fiyat dalgalanmaları var ve büyük kentlerde hava kirliliğine çözüm olsa da küresel ısınmaya yol açan sera gazları konusunda çok da masum değil. Çözüm için adı geçen nükleer enerji de çevresel açıdan büyük riskler içeriyor, elektrik üretim maliyeti doğalgazın ve diğer birçok kaynağın üzerinde, ilk finansman giderleri çok yüksek ve atık sorunu herkesi ürkütüyor. Ayrıca nükleer santraller sadece elektrik üretiyorlar. Elektrikle ısınmaya kalkarsanız astarı yüzünden pahalıya geliyor. Türkiye'nin doğalgazı giderek ısınma amaçlı kullanacağı düşünülürse, nükleer enerjinin Türkiye'yi bu bağımlılıktan kurtarması zor. 5-10 yıl önce kurulan ve alım garantisi altında olan doğalgaz santrallerini de kapatamayacağınıza göre çözüm başka yerde aranmalı.

Öncelikle, jeotermal enerji gibi ısınma amaçlı da kullanılabilecek bir enerji kaynağının kullanılabildiği yerlerde doğalgazdan uzak durmak gerek. Kamu binaları başta olmak üzere, verimli ampullerden izolasyona kadar olan bir dizi önlemi süratle gerçekleştirmeli, özellikle yeniden canlanan inşaat sektöründe yalıtım ve izolasyonla ilgili standart ve kontrolleri arttırmalıyız. Üretilen elektriğin yüzde 22'sinin evlerde, yüzde 11'inin ticarethanelerde ve yüzde 4'ünün resmi dairelerde tüketildiği anımsanırsa, 4 kat daha az enerji harcayan verimli ampullerin bile nasıl büyük bir katkı sağlayacağı ve böyle bir kampanyanın ne kadar kısa sürede sonuç vereceği tahmin edilebilir.

Türkiye gibi enerjiyi oldukça pahalıya alan bir ülkedeki ortalama bir dairenin enerji harcamasının Almanya'daki eşdeğerinin 5 katı olduğu akıldan çıkmamalı. Bu çalışmalarla arttırılan doğalgazın ihracatı için de çaba sarf edilmeli. Yeni enerji yatırımlarında yerli kaynaklar ön planda tutulmalı ve Türkiye'nin AB hedefi göz ardı edilmemeli. Kyoto Protokolü, AB'nin olmazsa olmazı; çevresel maliyetler ve bu kadar büyük yatırımlar için istihdama katkı mutlaka kriter kabul edilmeli. Kriz anında devreye girecek doğalgaz depoları kısa zamanda hayata geçirilmeli. Hangi yerli kaynakları ve nasıl kullanacağımızı belirleyecek ciddi bir plan acilen hazırlanıp, kamuoyunda tartışmaya açılmalı.

Hiç yorum yok: